En tartışmasız konularda bile AKP cenahından yapılan açıklamaların, açıklamayı yapan bakan olsa bile kıymeti harbiyesinin olmadığını biliyoruz. Son ve tek karar verici olan Erdoğan “raconu” kesene kadar söylenen sözlerin boş lakırdı olarak kaldığı çok olay deneyimledik. Hatta Erdoğan’ın da söylediğinin tam tersini yapma ihtimali de oldukça yüksek. Ama iktidar koalisyonunun/Neo-Milliyetçi Cephenin politikalarını belirlemede Bahçeli devreye girince, öngörülebilirliği bir tarafa bırakılıp Bahçeli’nin niyetini anlamaya çalışmak gerekir.

Söz konusu tartışma konusu “Af” olunca yüz binlerce insan doğrudan dikkat kesiliyor. Sadece tutuklu ve hükümlülerle ailelerini değil, mağdurları, avukatları, hakim/savcıları, alacakları pozisyon üzerinden oy hesabı yapan partileri, ikincil sonuçlarıyla tüm toplumu ilgilendiren bir tartışma aslında. Ancak en önemli etkisini cezaevinde bulunanlar ve yakınları üzerinde gösterir af tartışmaları. Her tartışma umut yaratır. Açıklamaların satır araları, hatta vücut dilleri okunur devletlülerin. Sonuç çıkarmaya çalışırlar. Her “af çıkacak” iması ile adeta özgürlüğüne kavuşup, “af çıkmayacak” yorumuyla yeniden mahkûm olmuş gibi yıkılırlar. Beklenti, ölüm cezasının infazı beklenirken yaşanan “ölüm yolu” benzeri bir eziyete dönüşür. Mağdur yakınları da adaletsizliği yeniden yaşayacakları duygusuna kapılırlar.

Bu nedenledir ki “tüpten çıkan macun” benzetmesi yapılır af için. Bir kez yetkili ağızlardan çıkınca artık bir düzenleme beklenir. Bahçeli’nin bunu bilmemesi mümkün olmadığına ve yerel yönetimler seçimi öncesi Neo-MC koalisyonunda bir kavga ya da ayrışmanın bilinçli gerekçesi değilse, bu çıkış yeni bir düzenlemeyi zorlayacaktır. (Gerekçe milliyetçi kesimdeki, İYİ Parti-MHP ayrışmasında, sembolik eski ülküdaşlara sahip çıkma yoluyla avantaj elde etme ve MHP’nin oyunun cezaevlerinde artışı yanılsaması da olabilir.)

İktidarları zamanlarında hiç af çıkarmamakla övünen AKP elitleri kelime oyunları ile gizlemeye çalışsalar da en çok “af düzenlemesi” AKPiktidarlarınca çıkarıldı. (Bu arada ben de bu yazıda “af” kavramını “infaz başladığı andaki kurala göre daha erken tahliyeyi sağlayan tüm düzenlemeleri” kapsayacak şekilde kullanıyorum.) İktidar tarafından yerden yere vurulan ve haksız bir şekilde “Rahşan affı” diye adlandırılan yasadan ilk etapta 25 bin kişi faydalanmış, AYM ve Yargıtay’ın genişletmesi ile bu sayı 50 bine yaklaşmıştı. Oysa önceki düzenlemeler bir yana sırf 15.08.2016 tarihinde çıkarılan 671 sayılı KHK ile ilk etapta yaklaşık 40 bin, zaman içerisinde ise 100 bine yakın kişinin faydalanacağı hesap ediliyor. Çıkarılan mali afları ise saymak mümkün değil.

Henüz detayları ortaya çıkmamakla birlikte bir “genel af” olmayacağı anlaşılıyor. Faydalandırılmak istenen ve hukuki karşılığı olmayan/belirsiz bir kategori olan “kader mahkumu”ndan kasıtın ne olduğunu önceki uygulamalardan ve sızan/sızdırılan haberlerden az çok çıkarabiliyoruz. Bu konuda en elverişli kerteriz olarak 671 sayılı KHK ele alınabilir. İktidarın en güncel bakış açısı orada ortaya çıkmıştı. 671 sayılı KHK’dan faydalanan bazı suç kategorileri şöyleydi; ihaleye fesat karıştırmak, zimmet, rüşvet, görevi kötüye kullanma, her türlü sahtecilik, kara para aklama, çıkar amaçlı suç örgütü, bilişim suçları, tefecilik, stokçuluk, fuhuş, kumar, suç işlemeye tahrik, suç ve suçluyu övme, nefret suçları, imar çevre ve gıda suçları, hırsızlık, yağma, dolandırıcılık, tehdit, şantaj, hürriyetten yoksun koyma, işkence, eziyet ve özel ceza kanunları (ruhsatsız silah gibi).

Faydalandırılmayan suçlardan bazıları ise şunlardı: uyuşturucu ticareti, eşe karşı işlenmiş yaralama, kasten öldürme, cinsel suçlar ve çok geniş bir kategori olan Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar.

Öncelikle “af”, bir ceza adaletive ceza siyaseti kurumu ve enstrümanıdır. Adalet, caydırıcılık (hızlılık, orantılılık, kesinlik, vs.), hatta toplumsal barış hedefiyle uyumlu olmak kaydıyla ve istisnai olması koşulu ile başvurulabilir. Hukuk ve yargı sistemini yerleştirmiş toplumlarda nerede ise yüzyıllardır uygulanmamakla birlikte, bizim gibi hukuk devletinden uzak toplumlarda affın sıradan bir uygulamaya dönüştüğünü görüyoruz. Cezaevlerinin doluluğundan tutun anayasaların kabul yıldönümüne, diktatörlerin yaş gününden devletlerin kuruluş yıldönümlerine kadar birçok gerekçe ile af ilan edilebiliyor. Özellikle büyük altüst oluşlar ve iç çatışmalar sonrası çıkarılan afların toplumsal barışa etkisi de inkâr edilemez. Hangi suçların affedildiği hangilerinin edilmediği nasıl bir toplumda yaşanacağını da işaretler. Bu nitelikleri ile af sonuna kadar siyasidir ve siyasallaştırılması gereken bir kurumdur.

Neo-MC koalisyonunun yürüttüğü tartışmanın tutarsız bir tartışma olduğu açıkça ortadadır. Bir yandan af tartışılırken öte yandan cezaların arttırılması ve AİHM/AB hukukundan kesin ve radikal kopuş anlamına gelen idam cezasının tekrar gündeme getirilmesi isteniyor. Üstüne üstlük dört bakan yıllar sonra çıkıp AB ile nikâh tazeliyor. Bu durumda çıkarılacak affın, cezaevlerindeki yoğunluğu birkaç aylığına azaltma dışında hiçbir sonucu olmayacaktır. İhtiyacımız olan bütünlüklü ve tutarlı bir Ceza Adalet Reformudur.

Bu çerçevede iyi planlanmış bir af (belki de belli suçların dışarıda bırakıldığı bir genel af) bile tartışılabilir. Fetullahçı yargının yarattığı hukuk tahribatının giderilmesi bir yana nerede ise onlara rahmet okutacak bir keyfilik ve hukuk pratiği devam ettiği müddetçe çok geçmeden yeni bir affı tartışmaya başlarız. Terör ve güvenlik sorunu, HSK’nın yapısı dâhil yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, vahşi tutuklama pratiği, başta düşünce ve toplantı gösteri yürüyüşü olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin garantisi sağlanmadan çıkarılacak bir af mevcut hukuksuz düzeni daha da derinleştirecektir. Kısa sürede cezaevleri yeniden siyasi suçlular ve öğrencilerle dolacaktır. Dikiş tutmayan sisteme nafile bir yama daha atılmış olur.

Tam burada özellikle parlamento içi muhalefetin, siyasete müdahale edebileceği bir alan ortaya çıkmıştır. Bazı senaryolarda muhalefetin oyu gerekmektedir. İktidara göre pozisyon alma pespayeliği ve siyasetsizliğinden sıyrılarak bir daha af ve idam cezasının geri getirilmesi tartışmalarının yapılmayacağı, tutarlı ve bütünlüklü bir ceza adalet sistemi/ceza siyaseti alternatifi ile ortaya çıkılmalıdır. Geniş kitlelerle en çok ihtiyaç duyulan adalet duygusu üzerinden bir bağ kurulabilir.