Ak Saray’ın soytarıları, vezirleri, askerleri, çığırtkanları, çeteleri... Üniformalı ya da takım elbiseli ya da palalılar: Bugün var, yarın yok olduğunuzu anlamadan, gerçekten sonsuza dek muktedir olabileceğinizi düşünerek mi yapıyorsunuz yaptıklarınızı? Ya da gerçekten kaybettiğiniz gün yeni iktidara hizmet etmeye başlayabileceğinizi düşünecek kadar sakin günlerden mi geçiyoruz?

Cizre’de bebekleri öldürme talimatı vererek, tetiği çekerek, “şehir operasyonları” düzenleyerek, sopalar ve silahlarla gazete binaları basarak, HDP binalarını yakıp yıkarak, halkın ev ve işyerlerine saldırarak sürdürdüğünüz devlet geleneği yeni değil, kimseyi kandıramazsınız.

Çetelerin örgütlenip halkın üzerine salınmasına alıştırıldığımız için ardındaki yöneticileri daha berrak görüyoruz artık. “Öfkeli kalabalık” diye bir şeyin var olmadığını, eline sopa cebine para sıkıştırılan çeteler ya da kurbanları kadar iyi biliyoruz.

Bu devlet, halkına, faşistlerin emir / icazet almadan, iktidar destekli bir örgütleyicileri olmadan sokağa adım atmayacaklarını öğretti.

Raymond Kévorkian, Ermeni Soykırımı adlı kitabında soykırım öncesi örgütlenmeleri anlatırken, Türk hapishanelerinden sağlık idaresi, hakimler, ordu ve jandarma eşliğinde salınan, çoğu cinayet hükümlüsü mahkumların, ikinci Teşkilat-ı Mahsusa birliklerini oluşturmak üzere işe alındığını söylüyor: “...Hapishanelerdeki mahkûmların salınması Kasım (1914) ayında hız kazanır. Sadece Kasım ayında vali Muammer’in (isim benzerliği) yerel mahkeme hâkimine doğrudan müdahalesi sonucunda, Bünyan (Sivas vilayeti) cezaevinden yüz yirmi dört mahkûm salıverilir.”

Devletin (milli) istihbarat teşkilatı 100 yıldır sivil halka karşı haydutları örgütlüyor. Tabii her vali Muammer olmadığından, katliama karşı çıkan valiler görevden alınıyor. Bazen de bir tanık çıkıp tarihe not düşüyor:

“General Vehib Paşa ... 5 Aralık 1918 tarihli yazılı ifadesinde, Erzincan’a geldikten sonra yürüttüğü soruşturmaların ayrıntılı bir dökümünü yapar. Bahaeddin Şakir’in Teşkilat-ı Mahsusa başkanı sıfatıyla çok sayıda mahkûmu serbest bıraktığını ve onları çete birliklerine ya da generalin tabiriyle ‘insan kasapları’ birliklerine sevk ettiğini doğrular.”

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bugünlerde hangi çeteleri örgütlediğini, nereye saldırı emri verdiklerini de 100 yıl sonra mı öğreneceğiz? Belki. Ama elimizde kanıt olmasa da yüzlerce yıllık devlet yönetimi ve çete-paramiliter-istihbarat ilişkisine dayanan tarihimiz var. (Bir de, çete mensuplarının saldırı tamamlanınca evlerine servis araçlarıyla bırakılmalarının görüntüsü.)

Soruşturmak isteyen için de tüm kanıtlar orta yerde. Zaten iktidarda olanın hep iktidarda kalacağını düşünmesi insanlık tarihi kadar eski ve bir o kadar da yanlış bir inanış. Mesela iki yıl önce dokuz avukatı tutuklayan bir hâkim, birkaç gün önce hiç de infial yaratmadan tutuklandı. Eminim kendisinin tutukladıklarına yöneltilen suçlamalar gibi, onun tutuklama gerekçesi de absürd ve gerçekten uzaktır. Bu örnek en yenisi, hapishaneler hâkim/savcı dolu.

Önümüzde bunun gibi sayfalarca örnek varken siz “insan kasapları”, dokunulmaz olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Belki haklısınız, çünkü önümüzde aksi yönde de çok örnek var.

Belki devlet affetmez, unutmaz. Biz de öyle.