Devran döndüğünde ilk yargı önüne çıkan “gizli tanıklık” müessesesi oldu. Şimdi de bir gizli tanığın yargılanması başlıyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın üç yıl önce işleme koyduğu şikâyetlerle ilgili soruşturmada ilk sanık: Gizli tanık “Mart”.

Mart, zamanın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Ergenekon davasının 1 Kasım 2012’deki duruşmasında “Ergenekon’un medya ayağını biliyorum” demiş, birilerinin aleyhine ifade vermişti. İfadesinde suçladığı kişiler ise karşılığında “yalan beyan, hakaret, iftira”dan suç duyurusu yaptı. Başlayan soruşturma belli ki olgunlaşmış, dönem bu dönem, diyen savcı dava açmaya karar vermiş. Ergenekon davasının yeni mahkemesi İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurup gizli tanığın kimlik bilgilerini istemiş. Vatan gazetesinin haberine göre, mahkeme de talebi inceleyerek gizli tanık Mart’ın koruma kararının kaldırılmasına, hakkında kamu davası açılmasına karar verdi. Tanık koruma programı savcılığa kimlik bilgilerini verdikten sonra, Mart ifadeye çağrılacak. Bu kez sanık olarak.

Şimdi meslekten ihraç edilmiş olan dönemin muktedir savcısı Zekeriya Öz’e iki ayrı hakaret davası açıldı. Ancak asıl önemli soruşturma konusu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda, konusu gizli tanıklık. Gizli tanıklığın yürürlüğe girmesinin hemen ardından ilk görülenlerden biri olan ve sanıkların toplam 63 yıl ceza aldığı bir davanın avukatları, Öz hakkında HSYK’ye soruşturma başlatılması talebiyle şikâyette bulundu. Dilekçede Zekeriya Öz’ün, davanın şikâyetçisi ve müdahili olan iki kişinin aynı zamanda (ve tabii kanuna aykırı şekilde) “gizli tanık” olarak verdiği ifadeleri kullanarak üç sanığın mahkûm edilmesine yönelik iddia kurduğunu, dosyanın tek delilinin de bu gizli tanık ifadeleri olduğunu belirttiler.

Gizli tanıklar birçok davada ya davanın tarafıydı ya da var olduklarına dair tek “delil”, polisin karakolda tuttuğu bir sayfalık ve bir imzalı bir tutanaktan ibaretti. Yani çoğu zaman varlıkları bile kanıtlanamadı.

Son olarak gizli tanıklık bir kez de İstanbul’da görülen KESK davası aracılığıyla Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. KESK davasında avukatlar, kaldırılan özel yetkili mahkemelerin hukuka aykırı delillerle başlattığı yargılamanın, normal mahkemede aynı şekilde devam edemeyeceğini söylediler, olağandışı mahkemelerdeki davalara özgü gizli tanık ve tapeler gibi hukuka aykırı delillerin olağan mahkemelerce kabul edilmemesi gerektiğini ifade ettiler. Hukuka aykırı deliller dosyadan çıkarıldığında da ortada delil kalmayacağını, davanın düşeceğini iddia ettiler. İşin ilginci, mahkeme taleplerini makul buldu, dava dosyasını incelemesi için Anayasa Mahkemesi’ne gönderdi, yargılamaya ara verildi. Beş yıl önce aynı itiraz yapılsaydı, duruşma tutanağının içerisinde kaybolur giderdi. Ama mahkeme beş yıl önceki mahkeme değil.

Gizli tanıklık hâlâ yargının elinde kullanışlı bir araç olarak bekliyor, hâlâ kim olduğu, ifade verip vermediği belirsiz “tanıklarla” insanlar tutuklanıyor. Yani devlet bir yandan kanunun kendisini tartışırken bir yandan da işine geldiği gibi kullanmaya devam ediyor.

Her iktidarın hukuku kullanış tarzı başka. Gizli tanıklık gibi “rafine” bir yöntemden sokakta insan vurmayı meşrulaştıran iç güvenlik yasasına geçtik. Gizli tanıklığı kuranlar bugün yargılanıyor, iç güvenlik yasasını başımıza saranlar da yarının sanıkları olacak.

Bir gün bir “tanık” da çıkıp “AKP’nin medya ayağını” anlatacak…