“1977 yılındaki 1 Mayıs katliamı solcuların kendi marifetidir, devletin zinhar kabahati yoktur!”

Bunu söyleyen Halil Berktay deli midir? Hayır. Bir kuyuya taş atmış mıdır? Evet. Bu taşı kuyudan çıkarmayı dert edinmek akıllı işi midir? Hayır.

Üstelik tarihsel bir mevzuda da değil, bu olayı bizzat yaşamış binlerce insan hâlâ hayattayken... Hani derler ya, “adam gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor” diye, bu durum aynen öyle!

Berktay gibi ne idiğü belli birisi böyle bir palavra yumurtlayacak ve solcular da kendi geçmişlerini buna karşı savunmaya kalkışacak! Hadi canım sen de!

Öyleyse ne idiğü belli Berktay “kim”dir diye sormak yerine Berktaylık “ne”dir diye sorarsak, cevabı hemen buluruz: Berktaylık, post-modern tetikçiliktir, hedefi belirlemek için “ön operasyon” yapmaktır.

Eskiden sosyalistler, fikirlerine şiddetle itiraz ettikleri sol içi muarızlarını “oportünist, revizyonist, reformist” vb sıfatlarla eleştirirlerdi. Şimdi Berktaygillerin sol ile en ufak alakası kalmadığından ve dahi AKP’ye bu şekilde tetikçi-provokatör kadrosundan yazıldıklarından, bunları ancak dahil oldukları zeminin diliyle ifade etmek daha makul. Gittikleri bu yerdeki misyonlarını en iyi anlatan kavram, bu yüzden, şeytanlık!

Bu şeytanlıkları da zaten diğer şeytanlıkların doğrudan devamı… Mesela? Liseli kızların evlenmesine izin veren yeni “eğitim reformu” kepazeliği.  İlkokul çocuklarının sütten zehirlenmesini psikolojik nedenlere bağlamadaki arsızlık. TSK’ya, şimdi de AKP adına muhtıra verdirilmesindeki pişkinlik. Tiyatro miyatro derken, sanatın ve sanatçının icabına bakılması, özelleştirilmesi. Bu memlekete sosyalizm lazımsa onu da Müslümanlar getirsin garabeti.

Yetmediyse, yosun tutmuş, unutturulmuş diğer şeytanlıkları da Mehmet Y. Yılmaz Hürriyet gazetesinde her pazartesi hatırlatıyor: KPSS sorularını çalıp yanıtlarını Türkiye’nin değişik bölgelerinde dağılmış kişilere aynı gün dağıtma başarısını gösteren suç örgütünden hâlâ yakalanabilen hiç kimse yok. Tam bir şeytanlık! Peki Bülent Arınç’a suikast iddiası ne oldu?  Ya da Taraf gazetesinden Mehmet Baransu, bir bakanın, seçim öncesinde özel bir uçakla İsviçre’ye gidip çantasında milyon dolarları bulan nakit parayla geri döndüğünü yazmıştı ve söz konusu paranın seçim kampanyası sırasında kullanıldığını da şey etmişti. Ama bu iddia ile ilgili olarak ne bir soruşturma açıldı, ne de ilgili kişiler “Böyle bir şey olmadı” dediler. Baransu ise nedense bir şeytanlık yapıp daha öncekiler gibi bu bilgi ve belgeleri götürüp savcılığa vermedi.

***

Gerçi teolojide “şeytan” da melek kategorisindendir; ama tam da bu gelişmelerde aykırı bir otmuş gibi ortaya çıkan ve kendilerine “Anti Kapitalist Müslüman Gençlik” diyen kesim hangi kategorindendir? Şeytan mıdır melek midir?

Bu gençlerin iyi niyetli oldukları, eylemlerine ve söylemlerine bakıldığında merhametli Müslümanlar oldukları anlaşılıyor. Bilhassa ötekilerin, yani AKP yöneticilerinin merhametsizlikleri, abdestsiz insanlık anlayışları akılda tutulduğunda, daha samimi ve sevimli bir profil sergiliyorlar.

Solcu Müslüman olabilir, Müslüman solcu da olabilir... Ama Sosyalizm ile İslamiyet birlikte ele alındığında, bu konuda ham hayallere kapılmamak gerekiyor. Sol harekette her zaman tartışılan din ve sosyalizm ilişkisini bir köşe yazısında özetlemek elbette mümkün değil. Ama burada bir iki noktayı hatırlatmak belki yeterli ve hatta gerekli: Mesela Kuran’da birçok yerde “yoksullara yardım edin,” denilmiştir, ama şuna dikkat: “Yoksulluğu yok edin” denilmemiştir. Eğer denilebilseydi bugün zaten sosyalizm diye bir şeye ihtiyaç kalır mıydı? İslamiyet’in kendi fıtratı sınıflı ve eşitsiz bir toplumun ön kabulüne dayanır. İşte bu nedenle din adamlarından sıklıkla “Veren el alan elden hayırlıdır” hadisini duyarız. Ve bu hadiste bile “veren el” kutsanır! “Alan” ise aciz ve zelildir. En azından bu yüzden, Müslüman solcu olunabilir ama Müslüman Sosyalist olunamaz. Çünkü bu suyun aynı anda kaynaması ve buz tutması gibidir, oksimorondur.

***

Dediğim gibi burada tehlike Anti Kapitalist Müslüman Gençlik’ten kaynaklanmıyor, asıl tehlike, “Bu memlekette solculuk yapılacaksa onu da Müslümanlar yapsın!” şeytanlığına açılan kapıda duruyor. Çünkü belli ki solculuktan, sosyalistlikten hakikaten çok korkuyorlar. Solu itibarsızlaştırmak, etkisizleştirmek için ellerindeki son kozları da kullanıyorlar.

Halil Berktay gibi kalemi kırıkların pazarına durduk yere nur yağmıyor; el üstünde tutulmalarının sebebi pek matah adamlar olduklarından değil elbette. Komünizmle Mücadele Dernekleri mekteplerinde yetişen Recepler ve Tayyipler, şimdi Berktaylar türündeki kendi şeytanlarını yaratıyor ve şeytanla dahi ittifaka girmeyi göze aldıklarını ispatlıyorlar.

Hani “demokrasi” filan diyorlardı? Ona ne oldu?

Görüyorsunuz işte, şeytanlar almış götürmüş…

Kötü haber: Üç otuz paraya sattıklarından geri getirmeleri mümkün değil.

İyi haber: Bu memlekette satılmayan, satın alınamayan harbi sosyalistler var.