Daha önce de değindiğim gibi “Alevilik” ve “akademi” arasında paralellikler kurmak mümkün ve doğrudur. Alevi geleneği; dinlemeye-anlamaya yatkın; yargılama, suçlama gibi edimlere de uzaktır. Kusuru yüzüne vurmaktansa, kendini ifade etmek için alan açmaya eğilimlidir. Klasik manada “düşman” saydığı bir toplumsal grup ve cana kıymak gibi “kutsal” hedefleri de yoktur. Irkçılığa karşıdır elbette, faşizme, insanın, canlılara zulmüne karşıdır. Bunlara düşmandır evet ama bu girdabın içinde kalmış bireylere değil. Tarihte kitlesel kıyımlara maruz kalmasına rağmen, hiçbir kitlesel kıyımın aktörü olmaması da bundandır. Bütün bu özellikler Alevilikle akademi arasında değişik buluşmalara imkân sağlamaktadır.

Geleneksel Alevi inanç mekânlarının tamamı cem olmayı esas alır. Modern zaman Alevi inanç mekânlarının işlevleri ise gündelik kentsel hayatın ihtiyaçlarına göre çeşitlenmiştir. Bu yüzden Alevilerin bugünkü buluşma mekânlarının çok sayıda yeni iş/üretim alanları bulunmaktadır. Bir “konferans salonu” ve eğitim atölyeleri olmazsa olmazlardır. Bundan dolayı bütün Alevi inanç mekânları aynı zamanda birer eğitim alanlarıdır. Bu eğitim, “kendini öğretmekle” sınırlı olmayan; iş, meslek, dil gibi bir tür hayatı üretme eğitimidir.

Türkiye’de sistemin Alevilikle/Alevilerle kurduğu ilişki genelde bu olguyu kendi öngördüğü sınırlar içinde tutmayı ve hatta biçimlendirmeyi esas almıştır. Yani bu inanç kimliğini tanımaya dönük bir politik tutum hiçbir zaman gelişmemiş; dolayısıyla Alevi kimliğinin özgürleşmesi de mümkün olamamıştır.

Yüzyıl önce Anadolu’nun belli bölgelerinde yaşamış Aleviler bugün “anavatanları” dışında pek çok vatana yayılmış ve üstelik bu “yeni” vatanların resmi olarak vatandaşı haline gelmiş durumdadırlar. Dolayısıyla kimlik inşa taleplerinin muhatapları da artık yeni devletlerdir. Bu anlamda bugün artık Almanya, İngiltere, Avusturya ve Hollanda gibi pek çok devletin de bir “Alevi sorunu” bulunuyor. Bu durum diğer kimlikler için de geçerlidir elbette ve küresel bir olguya işaret etmektedir.

Küresel dünyada devletlerin bu yeni “soruna” yönelik geliştirdiği politik stratejiler son derece dikkate değerdir. Yerel ya da merkezi düzeyde ilgili makamlar, ilgili Alevi kurum yöneticilerini davet etmekte, taleplerini dinlemekte ve bunları değerlendirmektedirler. Bunun sonucu olarak bugün, çok sayıda Avrupa ülkesinde Alevilik, bir inanç kimliği olarak resmen tanınmakta, çeşitli eğitim kurumlarında ders olarak okutulmakta ve her kademede ilgi ve kabul görmektedir. Dolayısıyla bu yeni durum sözkonusu ülkelerde kimse için bir “sorun”a dönüşmemektedir.

Alevilerin anavatanında ise sistem, Alevileri tanımak yerine tanımlamak ve inanç geleneğinin aktörlerini sistemin bir parçası haline getirmek gibi yerleşik politikayı adeta istikrarlı olarak sürdürmektedir. Dahası bu politika Alevi inanç geleneği içinde farklılıkları tahrik ve teşvik eden bir dil ve söylem içinde yapılmaktadır.

Sosyal Bilimler Perspektifinden Aleviler ve Alevilik eğitim programının ikincisi işte bütün bu gerilim sürecinde 28 Ocak 2023 Cumartesi günü, Garip Dede Cemevi Alevi Akademisi içinde başlıyor. Program bu ülkede politik sistemin bir türlü resmen tanımadığı bu inanç alanını Sosyal Bilimler perspektifinden anlama-açıklamayı deniyor ve aynı zamanda sistemin asimilatif ve tasfiyeci politik stratejisine alternatif bir yaklaşım öneriyor.

İstanbul Küçükçekmece’de bulunan Garip Dede Cemevi, son örneği dört gün önce Alevilerin Sesi dergisi tarafından düzenlenen Medya Ötekiler ve Aleviler Konferansında olduğu gibi Alevi dünyasını anlamaya ve anlatmaya dair akademik etkinliklere ev sahibi olmaya devam ediyor. Yanısıra bu etkinliklerin çıktılarını da kamusallaştırıyor. Bu kapsamda 2022 yılı Ocak-Nisan aylarında gerçekleşen ilk program derslerinin toplandığı Sosyal Bilimler Perspektifinden Aleviler ve Alevilik kitabı (Ütopya Yayınları, 2023) yayınlanmış bulunuyor. Sözkonusu programın ders kayıtları da online erişime açılıyor. Özetle Alevilerin mütevazı akademileri bu alanların ilgililerine güçlü ve samimi bir ses veriyor, duymaya açık olanlara…