Merve’nin; “Sen kızsın, şort giyemez, erkeklerin yanında oynayamazsın. Oran buran görünür, diyerek beni dışladılar. Kendime söz verdim. Kız çocuklarının kaderini değiştireceğim” sözleri gündem oldu. Değiştirilemez olduğuna inandırılmak istenenin çocukların “kaderi” olmadığını herkese ilan ediyordu Merve…

“Ben artık sadece Merve değilim. Sultandağı’nda kiraz toplayan Berfin’im, Malatya’da kayısı toplayan Beyza’yım. Çukurova’da pamuk toplayan Fatma’yım. Karadeniz’de fındık toplayan Tuğba’yım.”

13 yaşındaki bir çocuğun omuzlarına tüm bu güçlüklerle baş edebilme yükünü taşımaya zorlayan ne peki?

“Kader” diyerek inandırılmak istenen milyonlarca çocuğun hikâyesi...

Bu hikâye Mervelerin kamusal, bilimsel eğitim hakkının yıllardır yok sayılmasının tarihi… Yoksulsan ve kız çocuğuysan diyerek yıllardır taşıtılan bu yük şimdi salgınla birlikte yüz binlerce Merve’nin omuzlarında…

***

OECD ülkeleri arasında Türkiye, salgının ilk yılında okulların en uzun süre kapalı kaldığı ikinci ülke oldu.

Salgınla birlikte çok sayıda ülkede yapılan araştırmalar da durumun vahametini gösterir nitelikte. Hollanda’da ülke genelinde 7-11 yaş arasındaki yaklaşık 350 bin ilkokul öğrencisine yönelik yapılan araştırma sosyo-ekonomik durumu düşük olan ebeveynlerin çocuklarının öğrenme kayıplarının yüzde 55 kadar daha yüksek olduğunu gösteriyor.

UNICEF ve UNESCO salgının öğrencilerde neden olduğu kayıpların telafisi için dünya genelinde eylem çağrısında bulundu. Dünyada şu anda telafi için bütçe, öğrencilerin gereksinimlerinin belirlenmesi, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin söz ve karar süreçlerinin öznesi olması temel gündemken bizim ülkemizde bu başlıkların hiçbirine dair tek bir adım dahi atılmadı.

***

Bir telafi programı olmamasına rağmen varmış gibi paylaşılan görseller, yapılan açıklamalarla yürütülen bir algı kampanyası var sadece…

Gerçekte yaşanılan ise;

*Okullar UDEP (Ulusal Destek Programı) kapsamında dini yapılara, cemaatlere, tarikatlara teslim edildi; telafi eğitiminin kapsamına, amaçlarına, içeriğine ve hukuki bir dayanağı olmamasına rağmen dini dersler programa dahil edildi.

*Telafi eğitimi özel okullar için yeni bir pazar aracı haline getirildi.

*Salgında yaşanılan eşitsizliklerin daha da derinleşmesine rağmen merkezi sınavlar gerçekleştirildi. 400-500 ve 300-399 puan aralığında olan öğrencilerin sayısının azalması, 200-299 ve 100- 199 puan aralığında bulunan öğrencilerin sayısının artışı ise ülke genelinde öğrencilerin eğitim aracılığı ile geleceklerine dair beklentilerinin, umutlarının ellerinden alındığının açık bir göstergesidir.

*MEB yayınladığı Ortaöğretime Geçiş ve Yerleştirme Kılavuzunda özel okul kayıtlarına yine öncelik verdi. Öğrencilerin yerleşememe kaygısını bir fırsata çevirerek tarafının bir kez daha özel okullardan, sermayeden yana olduğunu teyit etti.

***

*Telafide dünyada temel başlıklardan biri de nitelikli bir kamu hizmeti eğitim emekçilerinin desteklenmesi… Resmi enflasyon rakamları bile 6 ayda kamu emekçilerinin maaşına yapılan “zammın” 2 katına çıkmasına rağmen ücretlere Temmuz ayında yüzde 5,45’lik enflasyon farkının eklenmesi kamu emekçilerinin kayıplarını dahi karşılamıyor. Emekçilere şatafatlı hayatlarının içersinden “tasarruf yapmayı” öğütlüyorlar.

***

*Ataması yapılmayan öğretmenlere “bütçe yetersizliği” gerekçe gösterilerek susmaları ve kabullenmeleri nasihat ediliyor.

Merve, öğretmeninin hayatını değiştirdiğini, hayallerine sahip çıktığını söylüyor. Yüz binlerce çocuğun hayallerini gerçekleştirecek olan ataması yapılmayan öğretmenlere, salgında işten çıkarılma yasağının 1Temmuz’la birlikte sonlandırılmasıyla ataması yapılmadığı için özel öğretim kurumlarında çalışmak zorunda bırakılan arkadaşlarımıza da “kaderlerine” boyun eğmeleri gerektiğini söylüyorlar. Anlatılan bizim hikâyemiz. Haklarımızın ve öğrencilerimizin geleceklerine dair umutlarının hikâyesini yazacak olan ise bizleriz.