Frantz Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri kitabında yer alan “Sömürgecinin işi, sömürgeleştirilmiş halkın özgürlük hayallerini bile olanaksız kılmaktır” cümlesi bu ülkenin gençlerine yaşatılanların özeti. Dünya genelinde egemenler hegemonyalarını devam ettirmenin temel hattını eğitimin piyasalaştırılması ve dinselleştirilmesi üzerine kurdu. Yoksulun daha yoksul zenginin daha zengin olmasını esas alan bu ideolojik hat gençlerin hayallerini dahi ellerinden aldı.

***

Sınıfsal eşitsizliklerin salgın ve sonrası zamlarla, yoksullaşmayla her geçen gün derinleşerek artmasının en büyük etkisi eğitim alanında yaşandı. Öğrenciler açlıkla, yetersiz beslenme ile liselerde, üniversitelerde barınma sorunu ile karşı karşıya kaldı. Salgın sonrasında yarım milyonu aşkın öğrenci örgün eğitim dışına çıktı. Yüz binlerce öğrenci ya çocuk işçi haline getirildi, ya çocuk yaşta evlendirildi, ya da cemaatlere, tarikatlara mecbur bırakıldı, teslim edildi. Son Milli Eğitim Şurası’nın temel amaçlarından başlıcaları okulöncesinden başlayarak eğitimin dinselleştirilmesini daha kalıcı hale getirmek ve sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda ucuz, hatta bedava iş gücü yaratmaktı, öğrencileri çocuk işçi haline getirmekti. Bu takvim öyle hızla işletildi ki mesleki eğitim merkezlerinde haftanın dört günü çalıştırılan çocukların sayısı üç kat artırılarak beş yüz yirmi bine çıkarıldı. 2022’nin sonuna kadar bu sayıyı proje kapsamında mesleki eğitim merkezlerindeki öğrencilere 500 lira daha verileceğini söyleyerek bir milyona çıkarmayı amaçladıklarını açıkladılar. Çocukların gelecek hayallerini, umutlarını, yaşamlarını satılığa çıkarıyorlar.

Bir Kabine toplantısında meslek lisesi ve mesleki eğitim merkezlerindeki çocuklara yönelik söylenen “Sen ağa, ben ağa bu inekleri kim sağa” sözlerine eşlik eden kahkahaların sahipleri kendi çocuklarına sınırsız eğitim olanakları ve üçer-beşer maaşlarla hak edilmemiş bir gelecek imkânı yaratırken halkın, emekçilerin çocuklarına layık gördükleri çocuk yaşta işçi olmaktı.

‘‘Sınavları kaldıracağız’’ yaygaraları sonrası sınav sistemlerinde yapılan değişikliklerle seçmeye, elemeye, rekabete dayalı yarış daha da artırıldı. Sınav merkezli eğitim sistemi demek daha fazla özel okul, daha fazla etüt merkezi; kesintisiz piyasalaştırma, kıyasıya rekabet demekti. Öğrencilerin yalnızca yüzde 10’unun merkezi sınavla yerleştirileceği liselere geçiş sınavına bir milyonu aşkın öğrenci girdi. Merkezi sınavla öğrenci alan okulların yarısından fazlasının öğrencilerin öncelikli tercihi olmayan meslek liseleri ve imam hatip liseleri olduğu düşünüldüğünde öğrencilerin büyük çoğunluğu için bir anlam ifade etmeyen bir sınava neden bir milyonu aşkın öğrenci giriyor? Üniversitelerdeki piyasalaştırma, kadrolaşma politikaları üzerinden ise benzer oran üniversiteler için de geçerli. YKS’ye bu yıl başvuran kişi sayısı ise geçen yıla oranla yüzde 24 arttı. Bu oran artışının önemli nedenlerinden biri yaşanılan ekonomik krizden kaynaklı yeni bir meslek umudu arayışında olan bir kesim. Ancak gençlerin üniversiteye girme çabası da hızla artıyor. Liselere de üniversitelere de girişte bu denli büyük çabanın en önemli nedeni ise memleketin yüzde 99’u için, emekçilerin çocukları için yaşamlarını değiştirebilmenin tek koşulu eğitim. Çünkü halkın çocuklarına, sermayenin, siyasi iktidar sahiplerinin kendi çocuklarına sunduğu gibi altın tepside sunulan bir gelecek yok. Çünkü onlar anne babaları gibi kendilerine bin bir emekle, alın teri ile bir hayat kurmaya çalışıyorlar.

***

LGS ve YKS öncesi ve sonrası sınava gözyaşları ile giren, çıkan, son dakikalarda yetişemeyerek sınavı kaçıran öğrencileri, okul kapısı önlerinde aynı gözyaşları, gerginlikle çocuklarını bekleyen anne babaları gördük. Bir özel öğretim kurumunda güvencesiz, düşük ücretlerde çalışan bir öğretmenin gözyaşlarına tanıklık ettik.

Milyonlarca öğrenci, ebeveyn, eğitim emekçisinin yaşamının her anında gelecek kaygısı nedeniyle gözyaşı döktüğü bir sistem yarattılar. Ancak bu sistemi yaratanlar çok iyi biliyor ki geleceği, yaşamlarını var etme düşünden vazgeçmeme mücadelesini verenler yaratacak.