“Türkiye her alanda gittikçe daha güçlü bir ülke haline geliyor. Özellikle ekonomide bizimle rekabet edenlerin korkulu rüyası olduk. Mesela Çin; bütün dünyaya mal satıyorlardı ama artık biz de oyuna dâhil olduk. Yok öyle piyasayı boş bulup mal satmak. Eğer Çin, hâlâ ihracat yapmak istiyorsa artık bizi ciddiye almalı ve yakından izlemeli. Tüm alanlarda olduğumuz gibi, ekonomide de artık oyun kurucuyuz.”

Eğer köşe yazarı değil de Bakan Albayrak’ın konuşma yazarı olsaydım yukarıdaki paragrafı bir konuşmanın içine yerleştirirdim. Telifini BirGün gazetesine ödeyerek buradan alıp da kullanabilirler. Bakanın konuşmasını yazanlara not: Yazının geri kalan kısmını okumayın. Size bu kadar destek yeter. Çünkü bundan sonra yazılanlar bu ülkenin halkına gerçekleri anlatmak için kaleme alınmıştır.

ŞİMDİ GERÇEKLER

Hatırlayacaksınız, Bakan Albayrak, kurların yedi liranın üzerine çıkmasını engelleyemediklerinde “Artık rekabetçi kur politikası izleyeceğiz” demişti. Kurlardaki yükseliş hızlandı. Tüm “çabalara” rağmen bir türlü yavaşlamıyor. Dün bu yazıyı yazdığım saatlerde kur 7,55’i geçmişti. Bakanın ifadesini esas alırsak, rekabet gücümüz son günlerde hızla yükseliyor. Bence bu ifade “kurlar yükseliyor”dan daha afili.

Rekabet sözcüğünü duymak kulağa da hoş geliyor. Bir anlamda, güçlü olduğumuzu ima ediyor. Düşünsenize, ekonomik alanda yarışmak için herkese kafa tutabilecek gücümüz artıyor; nihayetinde kurumuz rekabet etmemize imkân veriyor. Fakat maalesef gerçekler öyle değil.

KUR ARTIŞINDAN KİM NASIL ETKİLENİR?

Ekonomi, içinde farklı aktörler barındırır. Tüketiciler, üreticiler, finans sektörü, ücret geliri elde edenler vs. Bütün olarak baktığımızda 84 milyon nüfuslu bu ülkede herkes bir ekonomik aktör ve ekonomideki, özellikle kurlardaki gelişmeler herkesi bir şekilde etkiliyor. Gelin, kısaca kim nasıl etkileniyor bir bakalım.

Mesela ihracat yapıyorsanız, malınızı döviz cinsinden daha ucuza satacağınız için(!) bundan memnun olabilirsiniz. Her ne kadar ithal girdi, dövize endeksli enerji kullanıyor olsanız da, işçilerinize TL üzerinden ücret ödüyorsunuz. Dolayısıyla küçük de olsa bir avantaj(!) elde etmiş olursunuz. Bunu da memnuniyet verici bulabilirsiniz.

Bankada ya da yastık altında dövizi olanlar memnun oluyorlardır; çünkü servetleri artıyor. Ama 84 milyonluk ülkede kaç kişinin kendisini zengin hissettirecek miktarda dövizi var?

Kamu kesiminin toplam dış borcu 169 milyar dolardan fazla. Bir de buna yurtiçinden sağlanan döviz ve altın cinsi borç miktarı eklenince Hazine’nin 200 milyar doların üzerinde döviz borcu olduğu görülür. Kurları 6,80’de tutmaya çalıştıkları temmuz sonundan bugüne kadar gelen artış, dolar başına 75 kuruş. Bu da son bir buçuk ayda Hazine’nin kur artışından dolayı borç yükümlülüğünün 150 milyar TL daha arttığını gösterir. Şimdi soralım; kurların artmasını “rekabetçi” bulan Bakan Albayrak, kur artışlarının, kendisinin sorumlu olduğu borç stokun artışına yol açmasından da memnun mu?

Hadi devlet umursamıyor diyelim; nasıl olsa devletin borcunu ülkeyi yönetenler değil, vatandaş olarak biz ödeyeceğiz. Peki ya özel sektör? Özel sektörün 254 milyar dolar dış borcu var. Yurtiçindeki bankalardan kullandıkları döviz kredilerini dikkate almasak bile, son bir buçuk ayda özel sektörün borç stoku da lira cinsinden 190 milyar liradan fazla artmış.

Ama diyebilirsiniz ki vatandaşların döviz ile işi yok. Onların döviz ile doğrudan işi olmasa dahi, kur artışları doğrudan enflasyon olarak karşılarına çıkıyor ve hızla yoksullaşmalarını sağlıyor. Onlar memnun olurlar mı?

Neyse. Boş verin bu soruları. Şimdi hep beraber “rekabet” seferberliğine katılalım.