Peki, son olarak Canan Kaftancıoğlu’na neden ceza kestiler? Sebebini herkes biliyor. Çünkü seçimlere giderken her şeyi yapacaklarını bir kez daha ilan etmiş oluyorlar. Her şey derken o her şey içinde bilhassa şiddet kullanarak muhalefeti sindirmek de var. Kılıçdaroğlu da bu aşikâr gidişata karşı gereğini yapmaya çalıştı. Kaftancıoğlu’na takılıp kalmadan hemen ikinci adımı attı ve o sindirme güçlerinin kapısına dayandı. İyi ki dayandı.


Kılıçdaroğlu, “Erdoğan al şu paramiliter artıklarını, ne yaparsan yap. Seçim yaklaştıkça zulmünü artırma niyetindesin biliyorum. SADAT’tan da medet umuyorsan bil ki her türlü pisliğe karışmış bu zorbalardan zerre korkuyorsak namerdiz!” dedi ve devam etti: “Siyasi cinayetler demiştim. Karanlık odaklar var demiştim. Hangi maşalar kullanılacak bu karanlık işlerde? Kimler hangi hedefler için devreye girecek? Her türlü kaostan SADAT gibi paramiliter danışmanlar sorumlu tutulur. Bil. Öyle heveslere girişme.”

Aslında seçim güvenliğine yönelik tehditlere ilişkin bilinenleri tekrarlamış oldu, ama yine de bunların sistem içi ana muhalefet lideri ağzından söylenmesi tabii ki önemliydi. SADAT açılımı, “Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.” şeklinde. İnşaat deyince siyasi İslam rejimi müteahhitliği, ticaret deyince din ticareti mi bilemeyiz (!) ama SADAT hakkında kitaplar yazıldı, haberler çıktı ve o haberlere derhal yayın yasağı getirildi. Boşuna mı? Bakın işte Cumhurbaşkanının eski başdanışmanı Adnan Tanrıverdi’nin kurucusu olduğu, suikast ve gayri nizami harp eğitimi veren SADAT için “kontrgerilla aparatı” derseniz yine kazançlı çıkıyor, çünkü örneğin “İşte Yeni Kontrgerilla” haberi nedeniyle geçen kasım ayında “yargı” yoluyla tazminat bile kazanmıştı!

***

Ama yayın yasakları bilinenleri bilinmez kılmıyor. Zaten bir şeyler olunca ve hatta olmadan önce ne olduğunu görüyoruz ve söylüyoruz ve bu tespitler ancak yıllar sonra resmen kabul edilebiliyor. Kontrgerilla da öyle…

Şimdi kontrgerillanın sahiplerinin değiştiğini ve siyasi İslamcı sıfatla anılır olduklarını söyleyebiliyoruz. Haziran ve Kasım 2015 seçimleri arasında Başbakan olarak ülkeyi “yönetmiş” olan Davutoğlu bile “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olacaktır” diyebildi. İnsan içine çıkamaz olanların adını vermese bile zaten her şeyin farkındaydık ve her şeyin farkındayız, üstelik failler de hepimizin farkında olduğunun farkındalar. Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri şimdilik resmi bir nitelik taşımıyor, ama ileride mutlaka resmi nitelik taşıyacak açıklamalara da tanık olacağız.

Daha önceleri tanık olduk nitekim. Arşivlerde duruyor. 12 Mart döneminde MİT’ten sorumlu eski başbakan yardımcılarından Sadi Koçaş, Davutoğlu’ndan daha açık seçik konuşmuştu. 1 Mayıs 1977 katliamından on yıl sonra 8 Mayıs 1987 tarihli Hürriyet gazetesinde “1 Mayıs Olayı” başlıklı araştırma yazısında şunları anlatıyordu:

“1 Mayıs olayı, 1 Mayıs günü ortaya çıkmış bir olay değil. 68-69 ve 70’lerden itibaren biriken en az 7-8 senelik bir olayın birikimidir… Kontrgerilla, gerillaya karşı biz kontrgerillayız diyen bir takım insanlardan oluşan bir örgüt. Bunlar bir makamdan yetki alıyorlar. Nedir o makam? Belki cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanının emri var bilemiyorum ama MİT'in olduğu kesindir. Bazı isimleri tanıyorum, bunların içinden o zaman bu işleri yapan rütbeli kimselerden bahsedilirdi… Ama asıl suç emri verenlerdedir.”

Ya, işte böyledir. Koçaş birazını söylemiş, Davutoğlu hiç söyleyemiyor ama asıl suç hep emri verenlerdedir! Şimdi de bir şeyler olacaksa, yine hep emirle olacak, bunu da çok iyi biliyoruz.

***

Oğuz Oyan da BirGün Pazar ekinde yazdı: “Kuşkusuz SADAT’ı simge olarak almak bugün için doğrudur. Ancak ‘sandık demokrasisine’ müdahalelerin şimdiye kadar süper-NATO [Gladyo/kontrgerilla] ile nizami iç güçler (TSK) ortaklığı üzerinden geldiğini ihmal etmeye götürmemelidir. Onların onayı olmadan da SADAT’lar bir hiçtir.”

SADAT’ları hiç kılacak asıl güç ise toplumsal muhalefetin sımsıkı örgütlenmesidir. Kılıçdaroğlu “Muhalefet yüreklidir. Muhalefet cesurdur. Muhalefet Türkiye’dir. Size de sokaklarımızı teslim etmeyeceğiz” diye meydan okuyor ama…

Nasıl teslim edilmeyeceğini söylemiyor. Ama biz biliyoruz, bilmeyenler de bilenlere sorup öğreneceklerdir.