Susurluk çetesinden günümüze arta kalan isimlerden bazılarıyla halen etkili makamlarda, halen “oyun kurucu” olarak karşılaşıyoruz. Çete, memleketin üzerine bir karabasan gibi çökmüş durumda.

Yolsuzluk, uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, şantaj, kara para aklama… Her yasadışı işin bir ucundan tutmaya ya kendileri ya yetiştirdikleri “adamları” devam ediyor.

İlginçtir ki beraatla bitirilen “faili meçhuller” davası da tüm engellere rağmen bir şekilde devam ediyor. Bir numaralı sanığı Mehmet Ağar mahkeme salonuna gelmeye tenezzül etmese de duruşmalar şeklen sürse de dava şimdilik açık.


O davanın iddianamesinde adı geçen isimlerden biri de geçen hafta aramıza karıştı, yani cezaevinden tahliye edildi.

Devlet Bahçeli’nin “ülkü ve ülke sevdalısı olan, davalarının gözü kara yiğidi” diye tanımladığı Kürşat Yılmaz ona cevaben yazdığı mektupta, “Burada olsam dahi sesim dışarıdaki ülkü ve ülke sevdalılarınadır. Ey büyük Türk milleti Türkmen beyine omuz verin, arka çıkın. Cumhurbaşkanı adayımız Recep Tayyip Erdoğan’dır” demişti.

Kürşat Yılmaz bu karşılıklı muhabbet dolu sözlerden 3 yıl sonra, geçen hafta hapishaneden çıktı. Oysa 2005 yılındaki kararla, “Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, nitelikli yağma, tehdit, kasten yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma” gibi suçlardan 66 yıl 3 ay 15 gün hapisle cezalandırılmıştı. Bu yıl avukatlarının başvurusu üzerine yeniden yargılama talebi, dosyadaki bir kısım suçlar yönünden kabul edildi ve kalan cezasından beraat etti. 17 yıllık hapsin ardından özgür kaldı.

SUİKAST SİPARİŞLERİNİ ANLATMIŞTI

“Ülkücü Baba” Kürşat Yılmaz’ın adı, “faili meçhuller” davasının iddianamesinde, Ergenekon soruşturması kapsamında bulunan bir hafıza kartı içindeki belgelerde geçiyor ancak bu belge de zaten açık kaynaklara dayanılarak oluşturulmuş. Hafıza kartının içinde, Yılmaz’ın Uğur Dündar’a 1998 yılında yaptığı açıklamalar yer alıyor.

Kürşat Yılmaz Varna Cezaevi’ndeki söyleşisinde Abdullah Çatlı’dan “eski arkadaşım, kendisini eskiden severdim ama son dönemde kokaine bulaşmıştı, onaylamadığım ilişkiler içindeydi” diye bahsediyor.

Çatlı’nın ölümünden sonra MİT’le bağlantılı olduğunu iddia eden bir bilim insanının kendisinden Halis Toprak’ı öldürmesini istediğini, kabul etmediğini anlatıyor.

Adının dava dosyasına girmesine neden olan anlatımı ise 14 Ocak 1994’te şoförüyle birlikte kaçırılan ve cesedi ertesi gün Sapanca’da bulunan Behçet Cantürk. (Cantürk’ün adı, Sedat Peker ifşaatlarında da geçmişti. Peker’in yayınladığı yedinci videoda uyuşturucu baronu diye bahsettiği Cantürk’ün ailesi, bir basın açıklaması yaparak bu tanımlamaya karşı çıkmış, adı Susurluk raporunda da geçen Behçet Cantürk’ün uyuşturucu ticareti ya da imalatı ile ilgili bir sabıkasının bulunmadığını ifade etmişti.)

Kürşat Yılmaz da Dündar’a yaptığı açıklamada, Cantürk ile ilgili bir suikast siparişinden bahsediyor: “…1989 sonu ya da 1990 başında, Behçet Cantürk’ü öldürmem istendiğinde yine aynı davranışı sergilemiş ve reddetmiştim. Ama daha sonra Behçet Cantürk’ü temizlediler.”

UYUŞTURUCUDAN GELEN KARA PARA

Aslında kendi zamanında olup bitenleri anlatsa da işlerin nasıl yürüdüğüne dair bir şema çizen Kürşat Yılmaz, o sıralar MİT’te pasifize durumda olan iki görevlinin kendisinden ünlü bir kumarhane patronunun şoförünü sorgulamasını istediklerini, bu isteklerini kabul ettiğini de söylüyor: “Daha sonra ünlü kumarhane patronunun (Ömer Lütfü Topal değil) bana işi havale eden kişilerce korunduğunu ve kasetin şantaj amacıyla hazırlatıldığını öğrendim.”

Özetle iddiası şu: Devletin görevlileri, kumarhane sahibine “özel koruma” hizmeti sunuyor ama ileride şantaj malzemesi olarak kullanmak üzere tetikçilere sorgu kaseti hazırlattırıyor.

Zaten Yılmaz’ın en kritik ve bizi en çok ilgilendiren yorumu da şöyle: “Eğer PKK ile mücadele görünümü altında uyuşturucu ve kumardan gelen kara paraların üstüne konmak için oynanan kirli oyunda tetikçilik rolünü üstlenmiş olsaydım, bugün işlemediğim suçların dosyaları üstüme yıkılmazdı!”

En gizli görevlilerden en üst makamlara dek kurulan yolsuzluk-uyuşturucu-kara para ağının içerisindeyken, neden kendini hapiste bulduğunu böyle açıklıyor. (Susurluk’un “polis şefi”, mahkûm olmasına rağmen hafızasını kaybettiği gerekçesiyle hapse atılmayan eski Özel Harekatçı İbrahim Şahin’in, Kürşat Yılmaz’ı öldürtmek istediği iddiası da o dönem çete mensuplarınca ileri sürülmüştü.)

Susurluk çetesinden günümüze kalan isimler olsa da bugün yetkililer aynı kişiler değil. Ama ortaya saçılanlardan da görüldüğü üzere şantaj-yolsuzluk-uyuşturucu ticareti-kara para ağı halen tıkır tıkır işliyor ve “örgütün siyasi ayağı” hiç de uzakta değil.