Seçimin ayak sesleri artık iyice duyulmaya başlarken, siyasetin de olanca abukluğu ve absürdlüğü ile seyrettiği tarihi bir döneme tanık oluyoruz. İktidarın da muhalefetin de, (seçimin zamanında yapılacağını varsayarsak) önümüzdeki 9 aylık sürece vites büyüterek gireceğini tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok.

Bu süreçte, muhtemeldir ki bugüne kadar tanık olmadığımız boyutta sürpriz olaylara ve sürpriz ifşaata hazır olmamız gerektiğini söyleyebilirim. Hani, bir süredir suskunluk içindeki mafya lideri Sedat Peker’in sık sık kullandığı ifade ile, herkes "Elindeki cephaneyi, en etkili olabilecek zamana saklamayı" tercih ediyor. Hatta, bu "cephane" kapsamına, muhalefet ittifaklarının muhtemel Cumhurbaşkanı adaylarının isimleri bile giriyor. Öteden beri Millet İttifakı’nın adayının da, onların adayına bakarak pozisyon almaya hazırlanan diğer (sol) ittifakların adaylarının da isimleri, deyim yerindeyse "çekmecede" bekletiliyor.

Bu süreçte, yine muhtemeldir ki, karşılıklı hasım ittifaklar birbirleri ile ilgili (doğru ya da yalan içerikli) "kıyamet koparacak dosyalar" hazırlığında veya yine bu tür dosyaları "sıkı sıkı kilitli dolaplarda - çekmecelerde" muhafaza ediyorlar.

***

Bir yandan da, hükümet bugüne kadar bozduğu ve tamirini (en azından kendi eliyle) imkansız hale getirdiği ne varsa, sözümona "telâfi faaliyeti" içine girmiş görünüyor. 20 senedir mağdur edilmiş ne kadar meslek grubu, sosyal ve siyasal açıdan dışlanmış, gücendirilmiş hattâ cezalandırılmış ne kadar kitle varsa, onlara şirin görünmek adına inisiyatifler birbiri ardına açıklanıyor.

Sağlık çalışanları, taşeronlar, öğretmenler, 3600 ek gösterge bekleyenler, onun mağdurları, bunun mağdurları, bilmem neyi bekleyenler, hep ağızlarına birer damlacık bal çalınarak "ağır hezimet" önlenmek isteniyor. Ekonomik çöküntünün, buhranın ezim ezim ezdiği kitlelere adeta alay edercesine "damlalıkla" zamlar yapılırken, geçim, vergi ve fatura maliyetleri astronomik olarak arttırılarak zulüm üzerine zulüm yığılıyor.

Bununla da kalmayan iktidar, on yıllardır bütün sağ iktidarların denediği ama artık milletin "yemediği" eski bir yalanı tedavüle sokmayı deniyor:

Neredeyse bu ülkenin tarihi kadar eski, şu "Kira öder gibi konut sahibi yapacağız sizi..." yalanından söz ediyorum. Kapitalizmin iliğine kadar sömürüp yoksullaştırdığı ve elindeki üç kuruş maaşı, bırakınız kirayı denkleştirmeyi, simit almaya bile yetmeyen emekçi kitleleri yüzbinlerce lira borç yükü altına sokarak, "Âhir ömrümde başımı sokacak bir ev sahibi olacağım" hayali ile uyutmaya çalışan koca bir yalan. Hayatlarının tek amacını "Bir ev bir araba" (eh haydi, olmuşken bir de yazlık olsun) hayali için ezim ezim ezilmeye çeviren bir sahte "havuç" sunuyorlar insanlara. Çevre Bakanı, çıkmış televizyona "Ödersiniz ödersiniz. Tembellik etmeyin de bir ek iş daha bulun. Eşten dosttan da peşinatı denkleştirirsiniz (en az 60,000 TL)... Ohh mis gibi ev sahibi olacaksınız işte. Daha ne istiyorsunuz?" mealinde utanmazca bir gazlama ile halkı kandırmaya çalışıyor...

Sadece bu "boş hayal satışı" bile, iktidarın elinde artık bir atımlık dahi "kuru barut" kalmadığının bir kanıtıdır. İşin, "Konut devrimi yalanı" bahanesiyle, yine bir avuç müteahhidi semirtmek, inşaat malzemesi ve eşya piyasasını geçici olarak canlandırmak, daha da önemlisi yine yeni rant sahaları açmak yanını saymıyorum bile.

Bütün bunlar yaşanırken, yine bolca hamâset, bolca (içeride ve dışarıda) düşman (yani kendilerinden olmayan herkes) taşlamak, her zaman en sevdikleri faaliyet olarak öne çıkıyor.

***

9 Eylül’de, yani bu toprakların emperyalist işgalden kurtuluşunun yıldönümlerinden birinde, o bağımsızlık mücadelesinin Yüce Önder’ine övgüde bulunulmasından duydukları rahatsızlığı, "tam karşı cephede, emperyalist düşmana bu ülkenin anahtarlarını emanet eden hainleri" yücelterek "karşılamaya" çalışıyorlar.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’i, 9 Eylül’de yaptığı konuşma üzerinden yeterince vuramayınca, rahmetli babası 12 Eylül dönemi savcılarından Nurettin Soyer üzerinden incitmeye gayret ediyorlar.

Başlıkta vurguladığım üzere, "Bir kaç zerrecikten ibaret, tükenmiş ve zaten ıslak barut" ile bu süreci yürütme çabası bunlar.

Tabii ki, asıl dertleri yıkmak istedikleri Cumhuriyet.

Asıl dertleri bağımsızlığımızın sembolü olan tüm değerler.

Asıl husumetleri, anti empeyalist fikirleri savunan herkes ile.

Sömürdükleri ve 20 yıldır artık "cılkını çıkardıkları" tüm kavramlar öylesine bayatladı ve çürüdü ki, günlük hakaret ve baskılarla, muhalefeti susturmaya, eleştirel basına kelepçe vurmaya yönelik cezalandırmalarla "vakit doldurmaya" çalışıyorlar.

Gazetelere abluka, TV’lere ceza, söz ve düşünceye zincir ve kurşun üzerinden iktidarı sürdürmek artık mümkün değil.

Nafile!..

Tarihin o acımasız çarkı dönmekte.

Din sömürüsü, emek sömürüsü, vaat sömürüsü üzerine siyasetin son günlerini yaşıyoruz artık. Muktedirin ne baskıları, ne zindanları, ne de yalanlarınız durdurabilecek gidişlerini.

Vakit yok, gemi kalkıyor artık...