Son zamanların akademik/politik tartışmalarından biri olan yerel yönetimler sadece idari yapı açısından değil, toplumsal-siyasal sorunların çözümü için sundukları imkânlar açısından da özel önemi olan bir konudur. Büyük ölçüde bu nedenle Avrupa Kentsel Yerel Yönetimler Şartı ve kentsel belleğin korunması bağlamında da ulus ötesi ilişkilerin de aktüel meselelerinden biridir.

Bu sebeplerle dünyanın gündeminde olan yerel yönetimler, Türkiye’de bir süredir, özellikle İstanbul ve Ankara örneğinde tuhaf argümanların ve uygulamaların beslediği siyasi polemik konusudur. Tuhaf olan sadece muhalefet partilerinin yönettiği yerel yönetimlere bariyer inşa eden karar ve uygulamalar değildir. Türkiye, kamu vicdanı açısından rahatsız edici olduğu gibi gayri-hukuki bu tutumlara geçmişte de tanıklık etmiştir. Asıl tuhaflık yerel yönetimle ilgili uzmanlığı ve akademik ilgisi olmayan kimselerin bu siyasi tutumu meşrulaştırmak için kullandıkları ve adeta 1930’ların Belediye Yasası’nın içinden üretilmiş argümanlarıdır. Hele İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanının İzmir’in Tarihsel Kent Simgelerine dair bilgi vermesi nedeniyle suçlanması tuhaflığın en sırıtan halidir. Küresel dünyada yerel yönetimlerin asli görevlerini devlet içinde devlet ve kentlerin tarihsel imgelerinden söz etmeyi de bir federe yönetim kurma çabası olarak nitelemek, kasıtlı akıllılık değilse, gerçekten cehalet örneğidir.

Belediyeler, modern zaman ulus devletlerin yerelde ikamesini sağlayan araçlar olarak kurulmuşlardır. Dolayısıyla o sistemde merkeze katı biçimde bağlıydı ve yerelde güvenlik, eğitim, ekonomi, sağlık, sanat vb. tamamı merkezi düzeyde belirlenen ulusal politikaların yerel ölçekte düzenleyici kurumlarıydı. Türkiye’de 1930’da çıkarılan 1580 sayılı yasa tam olarak bunun bir örneğidir. O dönem belediyelerin asli görevleri olan hamam yapmak bile, merkezden belirlenen ulusal hijyen politikasının bir yansımasıydı.

Fakat 20. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak küreselleşme, modern dünyanın kurumsal yapısı ve sosyal ilişkilerinde kırılmalara yol açmıştır. Bu süreçte olağanüstü iletişim ve ulaşım hızı ile mekanlar, sosyallikler ve kültürler birbirine bağlanmış; küresel yerel; yerel ise küreselleşmiştir.

Dolayısıyla yerel yönetimlerin işlevleri de artık değişmiş ya da çeşitlenmiştir. Son 30-40 yıldır Avrupa’da ve pek çok ülkede toplumsal-yönetsel fonksiyonların bir kısmının yerel yönetimlere geçmesi bu yeni durumun yansımasıdır. Birçok ülkede modern zaman politik gerilimlerinin yerel yönetimler üzerinden çözülmesi de bu yeni eğilimle ilgilidir. Bu eğilim, 21 yüzyılda demokrasi ve siyasetin de yerelden başlayarak kurulduğunu anlatır.

Türkiye bu genel eğilimden muaf değildir elbette. Bu süreçte doğudan batıya büyük küçük her kent, küresel dünyaya kendi sesinden yeni misyon ve vizyonunu anlatmış ve modern sistemlerin görünmez kıldığı kültürel zenginliklerini keşfetmeye başlamıştır. Yerel yönetim yasalarının değişmesi ve Büyükşehir Belediyeleri yasasının çıkarılması da bu yeni dönem ve eğilimle ilgilidir. Yerel ve küreselin ilişkilendiği bu süreç Yerel Yönetimleri öyle önemli hale getirmiştir ki Bakanlar ve milletvekilleri Belediye Başkanlığı için görevlerinden ayrılmışlardır.

Unutmamak gerekir ki Türkiye’de son 18 yıllık AKP iktidarının temelleri de bir yerel yönetim deneyimi olan Kağıthane Belediyesi’nde; 1992-1994 yılları arasında atılmıştır.

Türkiye’de yerel yönetimleri ve onların işlevlerini bu yeni dönemin özellikleriyle değil de adeta 1930’da çıkarılan 1580 sayılı yasanın içinde ve modern ulus devlet mantığıyla mütalaa etmeye çalışmanın (bu bağlamda Belediyelere Kayyum uygulamaları da dahil olmak üzere) orta ve uzun vadede bir karşılığı olamaz ve olmayacaktır. Buna karşılık küresel dünyada yerel yönetimlerin bu yeni işlevsellikleri ve olanaklarına odaklanmak karmaşık sosyolojik meselelerden barışçıl çıkış siyasetine ciddi bir imkân yaratabilir. Modern devletlerin onlarca yıldır çözemediği pek çok sorunun çözümü için yerel yönetimlerin demokrasisi en ciddi seçenek olabilir.