Başlıkta ‘İç Savaş’ deseydim bazılarınız okumazdı, eh işte zaten bildiğimiz bir şey ve daha beteri, beklediğimiz bir şey diye… Bellum Civile ya da Civil War, yurttaşlar savaşı demek. ‘İç’ sıfatıyla da bu tür savaşı biz epey içselleştirmişiz yani.

AKP Manisa İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem, referandumu işte öyle içselleştirerek konuşmuş ve “Eğer yüzde 50’yi geçemezsek ve bu referandum oylamasında başarısız olursak iç savaşa hazır olun” demişti ya...

Jölesiz Ahmet Hakan (yine!) sureti haktan görünüp şöyle bir şeyler geveledi: “‘İç savaş’ diyen AKP Manisa İl Başkan Yardımcısı, canlı yayında ekrana çıktı ve... ‘Cımbızlama’ dedi. Ama bir türlü... ‘Maksadımızı aştık’ demedi. ‘Pardon’ demedi.”

Demez tabii, maksadını aşmış filan değildi; çünkü bunlar hep böyle yapıyorlar, maskelerini yarıya kadar indirip maksatlarını, hakiki suratlarını şöyle bir gösteriyorlar, tehditlerini yapıyorlar, sonra yok “cımbız”, yok “kıl tüy” diye kıvırıyorlar. Hepsi böyleler… Google’a yan yana ‘AKP’ ve ‘cımbız’ kelimelerini yazın; Reis’inden başbakanına, milletvekiline, müftüsüne bir dolu “cımbızlandım, çarpıtıldım” laflarını okursunuz.

Manisa il başkan şeyi de tabii ki ‘pardon’ demez. Adam ne dediğini biliyor. Çünkü onun ne dediğini dünya âlem de biliyor. Dünkü BirGün’de manşet haberiydi: “Ülkeyi küresel tehdit listesine de soktular!” Küresel ‘güvenlik’ politikalarının belirlendiği Münih Güvenlik Konferansı’nda 2017’de dünya güvenliğini tehdit eden 10 gelişme arasında Türkiye ‘OHAL sürecinde yapılan seçim kampanyası ve referandumun ekonomiye, istikrara ve bölge ülkeleriyle ilişkiye zarar vermesi’ maddesiyle yer almış.

Lakin bu küresel tespitlere bile gerek yok. Sadece Haziran ve Kasım seçimleri arasında yaşananları unutmamak yeterli. Şimdi 16 Nisan’a giderken kontrollü kaos uyarıları, silah eğitimi verilen esnaf haberleri, belediye kadrolarına eski özel harekâtçıların silahlı zabıta olarak alınması gırla gidiyor… Palalılarla başlayan, yeni kontrgerilla SADAT ve cihatçılarla devam eden süreç, 15 Temmuz gecesi ve sonrasında iyice somutlaştı, demokrasi nöbeti adıyla tatbikat bile yaptılar.

Ama ‘küresel tehdit’ olarak ele alındığında, aslında tam da Dünya Bankası kriterlerine uygun bir iç savaş tehdidiyle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Dünya Bankası’ndan bir ekibin yaptığı ve Collier-Hoeffler Modeli diye bilinen bir araştırmada 21. yüzyıldaki iç savaş riskleri sıralanmış. Bunlardan ilki iç savaşı finanse etme imkânı ve Manisa il başkan şeyinin sahiplerinin finansman derdi olmadığını biliyoruz. İkincisi, ulusal gelir paylaşımı ve eğitim düzeyi düştükçe risk artıyormuş ve memleket yok edilen eğitim ve çoğaltılan yoksulluk bakımından bu kritere zaten elverişli. Öteki risk faktörü ‘kindarlık’ (‘grievance’) ki kindar nesil hevesiyle bu risk de körükleniyor ve mevcut kutuplaşma kemikleşiyor. Bir de nüfus ne kadar fazlaysa, iç savaş riski de o kadar fazla olurmuş. En az üç çocuk hesabının bir encamı da böyle olsa gerek!

Öte yandan günümüzdeki iç savaşların çoğunda dış müdahale belirleyici ve vekâlet savaşları deniyor. Yine bir araştırmaya göre 2. Dünya Savaşı sonrasından bu yana meydana gelen 138 iç savaşın üçte ikisine dış müdahale olmuş ve ABD emperyalizmi bunlardan 35’inde rol almış. İstatistikler dış müdahale olan iç savaşların yüzde 300 daha fazla uzun sürdüğünü gösteriyor. Türkiye’de iç savaş çıkacak diyenler mutlaka bir dış güce güveniyorlardır ama dış güç onlara ne kadar güveniyordur, ayrı mesele...

Bu coğrafya tarihi de birçok iç savaşa sahne oldu. 15. yüzyıl başındaki Fetret Devri’nin hemen ertesinde yoksulların Şeyh Bedrettin İsyanı patlak vermişti. Yani “yârin yanağından gayri her şeyde her yerde” paylaşımı ve komüncülüğü savunan Torlak Kemallerin, Börklüce Mustafaların isyanı... Sonra 16. ve 17. Yüzyıllarda yine yoksulların Celali İsyanları… İşte 12 Eylül öncesinde de faşist güçler iç savaş ortamı yaratmaya giriştiler ve Börklüceliler, Celaliler gibi devrimcilerin de zulme karşı direnişiyle karşılaştılar, memleketin sahipsiz olmadığını gördüler.

Kürt-Türk iç savaşı peşinde olanlar ise hâlâ başarılı olamadılar. PKK sömürgeciliğe karşı savaş diyor, devlet terörle mücadele diyor. Dış müdahaleci ABD ise, Suriye faktörüyle, her ikisine de “hele bir bakalım” diyor. Evet, Kürt ve Türk yurttaşlar arasında bir savaş çıkmadı. Ama en son Viranşehir’de patlatılan 1 tonluk bombayla hâlâ çıksın isteyenler de boş durmuyor.

İç savaş çıktıktan sonra kimin çıkardığı da önemini kaybeder. İç savaşların felaketle, ekonomik çöküntülerle sona erdiğini söylemeye gerek yok. Cansız örnekleri burnumuzun dibinde Ortadoğu’da… İç savaş iki yanı keskin kılıçtır, sonuçta kimi keseceği bilinmez. İç savaşa sebep olanların isyan ve hatta devrimle tepetakla olduğunu da yazmıştır tarih.

Elbette sınıf mücadelesi olan her yerde iç savaş potansiyeli vardır. Ve bunun adına siyaset biliminde devrim denilir. Ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülen arasındadır. Ama şimdi gericiler, yobazlar ezenlerin, sömürülenlerin safından iç savaş çağrısı yapıyorlar, işte bu kardeş kavgasıdır, yurttaşlar arası savaştır…

Kardeş kavgası sınıf mücadelesi değildir, devrimciler bu tür çağrılara önce dur diyecektir. İç savaş tehdidi karşısında ise elbette boyun eğmeyeceklerdir.