BirGün’de yazmaya başladığım zaman, Yazı İşleri’nin benden tek isteği vardı, sektörle ilgili yazı yazmam. Zaten bir sürü yetkin köşe yazarı ve muhabirin olduğu bir yerde benim de başka konularda bilgiçlik taslamam çok doğru olmazdı. Ama zaman zaman bu kuralı çiğnediğim olmuştur. Bu yazı da belki bunlardan biri. Ama ne yapayım bazı şeylere gözümü kapatamıyorum ve de bunları yazmazsam kültür ve sanat alanındaki umursamazlığımız ve de bu yüzden meydana gelen büyük kara delik kapanmayacak gibi geliyor. Birkaç gün önce mola verdiğimiz bir dinlenme tesisinde sabahtan başlayıp akşam haber bültenlerine kadar süren kadın programlarından birine denk geldim. Yine bir cinayet, aile içi husumet, taciz gibi toplumu derinden yaralayan konuların işlendiği bir programa bakarken -özellikle izlerken demedim- 16 yaşındaki bir gencin konuyla pek de ilgisi olmayan tüm toplumu derinden ilgilendiren, ama kimsenin de pek duymadığı sessiz yakarışlarıyla karşılaştım.

Programın konusu yaşlı birinin kaybolması ve bununla ilgili olası şüphelilerdi ama bu genç belki de varoluşsal olarak kaybolan binlerce gencin ortak sesiydi. 16 yaşındaydı. Ortaokul mezunuydu, işsizdi. Ve bütün gününü internet başında şiddet içerikli bir oyunla rakiplerini alt etmeye çalışarak geçiriyordu. Bulunduğu yerde eminim sinema, tiyatro salonu, kültür merkezi gibi yerler yoktu. Sevdiği şarkıcılar, oyuncular, yazarlar -bundan pek emin değilim- bir ışık yılı uzaklıkta değildi ama bu genç kardeşimizin önceliği ve öğrendikleri aile içi dedikodu ve çekişmelerden, bulunduğu coğrafyanın maço kültüründen kaynaklanıyordu. Yaşıtları konserlere giderken, spor yaparken, bir oyun izlerken; tutucu bir şehirde doğmanın sonucu bir internet kafede sanal bir âlemde gencecik yaşında sönüp giden bir hayat…

DİNDAR NESİL YARATMAK

Sosyalleşmek özellikle bu yaşlarda çok önemli. Arkadaş edinmek, sohbet etmek, birlikte film izlemek, konsere gitmek… Ama bizim gençlere sunduğumuz rekabete ve şiddete dayalı bir bilgisayar oyunuyla onların edilgen asosyal bir birey olmasını sağlamak. Paylaşmayı bilmeden, yardımseverliği bilmeden, anlatmayı, dinlemeyi bilmeden, bilimden sanattan habersiz dindar bir nesil yaratmak. Aslında burada yaratılmak istenen dindar değil tamamen cahil bir kesim yaratmak. Sorgulamayan, düşünmeyen, anlamayan, eleştirmeyen sadece güce tapınan, biat eden bir gençlik…

Geçen gün 14 Mart Tıp Bayramı’nda Sivas’ta doktorlara ve tıp çalışanlarına bir konser verdik. Özel bir geceydi. Hem bizim için hem de dinleyiciler için. Zira biz Sivas’ta hiç konser vermemiştik, doğal olarak da Sivas’ta yaşayanlar bizi hiç canlı olarak izlememişlerdi. Yalnız şunu atlamayalım, biz ilk albümümüzün çıktığı 1986 yılından beri hiç konser vermedik Sivas’ta. Tokat’ta, Yozgat’ta, Çankırı’da, Muş’ta, Bingöl’de… Eminim sadece bizler değil 2002 senesinden sonra birçok değerli sanatçı bu saydığım şehirlerde - ki bu şehirleri arttırmak mümkün- konser yapamadı. Valilikler çeşitli bahanelerle konserlere izin vermedi. Siyasi görüşümüze, attığımız Tweetlere ve sosyal medya paylaşımlarımıza göre bizleri yasaklı ilan etti. Ama halkın gözünde bu yasakların hiçbir değeri yok. Zira şarkılar, türküler sanatçılar kalıcı sizler kötü politikacılar gidicisiniz. Biliniz ki bu yasaklar engellemeler sadece bu süreci hızlandırır… Sevgili Hüsnü Arkan’ın şarkısında söylediği gibi “Beyler Misafir Giderler”… Önden buyurunuz…

*Hüsnü Arkan’ın şarkısı…