Okullar 6 Eylül’ de sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi açıldı.

Salgında binlerce kişi yaşamını kaybetmemiş, milyonlarca kişi hasta olmamış, yüz binlerce öğrencinin devamlılığı sağlanmış, eğitimden kopmamış, o acılar, eşitsizlikler hiç yaşanmamış gibi…

Oysa ne çok şey yaşandı…

Salgın hiç yaşanmamış gibi açılan okullarda ise şimdi bir kez daha öğretmenler, tüm eğitim emekçileri, öğrenciler, veliler salgınla baş başa…

Peki, okullar hangi koşullarda yüz yüze eğitime başladı?

Her sınıfa uzun süre kullanma uyarısıyla dağıtılan birer kutu standart maskelerle…

Okul öncesi, ilkokul ve ortaokul öğrencileri başta olmak üzere öğrencilere uygun maskenin dahi hazırlanıp, ulaştırılmamasından kaynaklı velilerin, öğretmenlerin öğrencilere uygun maske satın alma, temin etme çabasıyla…

Okulun giriş ve çıkış saatlerinde velilerin de okulda, okul girişinde bulunmasıyla oluşan yoğun kalabalıklarla… Koridorlarda, merdivenlerde, tüm ortak kullanım alanlarında, okul bahçelerinde yaşanan “izdiham” la…

Fiziki mesafenin sağlanması mümkün olmayan 30-40-50-60 kişilik sınıflarla… Sıralarda ikili, üçlü oturan öğrencilerle…

Yeterli sıvı sabunun, hijyen malzemelerinin dahi sağlanamadığı koşullarla…

Yalnızca kâğıt üzerinde yazılı kalan; olmayan havalandırma sistemleri ile…

Yeterli sayıda istihdam edilmeyen, ataması yapılmayan temizlik görevlileri ile…

Sağlanmayan ek derslikler, ataması yapılmayan öğretmenler, öğretmensiz kalan öğrencilerle…

Yüz yüze eğitime saatler kala (+) tanısı konulma durumunda ateş ölçme vb. “önlemlerin” açıklanmasıyla… Bu “önlemleri” hayata geçirecek tek bir görevlinin, planlamanın, revirlerin olmaması gerçekliğiyle…

Nasıl, ne şekilde, hangi koşullarda gerçekleşeceği, takip edileceği bilinmezliği ile sözde kalan pcr testleriyle…

Milyonlarca öğrenci salgında uzaktan eğitime erişememesine, eğitimden kopuşun ciddi boyuta ulaşmasına, yaşanılan eşitsizliklerin derinleşmesine rağmen hazırlanmayan, açıklanmayan, gündeme dahi alınmayan telafi programıyla…

Ve daha yazmakla bitmeyecek alınmayan onlarca önlemle…

Yüz yüze eğitimin başlaması ile ilgili alınan karar alınması zor olan, imkânsız bir karar değildi. Salgının başından bugüne olması gereken yüz yüze eğitimin sürdürülebilir, güvenli bir şekilde sağlanması, eğitim ve sağlık hakkını birbirinden ayrılamaz haklar olarak görerek gerekli koşulların sağlanmasıydı.

UNESCO’nun interaktif haritasına bakıldığında ülkemiz yalnızca OECD ülkeleri arasında okulları en çok kapalı tutan değildi. OECD ülkeleri dışında da çok sayıda ülkeden daha uzun süre ülkemizde okullar kapalı kaldı.

Okulların açık tutulması ile ilgili karar ise yalnızca bir kararı açıklama meselesi değildi, olamazdı. Dile kolay 1,5 yıl geçmişti ve alınması gereken önlemler çok açıktı ve bu koşullar yaşama geçirilmedi. Okullar salgına açıldı.

OECD’nin 2019 yılında başlattığı “Sosyal ve Duygusal Beceriler” araştırması önceki gün açıklandı. Türkiye’de 15 yaş grubundaki öğrenciler “yaşam doyumu” ortalaması ile son sırada yer aldı. 10 Yaş grubundaki öğrencilerde de tablo benzer… Türkiye’ de çocuklar mutsuz… Yaşamlarının en güzel dönemlerinde geleceklerine dair umutlarını kaybettiklerini haykırıyorlar aslında…

Çocuk ve mutsuzluk, umutsuzluk… Bir çocuk nasıl mutsuz olabilir, nasıl yaşamına dair umudunu kaybedebilir? Salgında neler yaşadı çocuklar, neler yaşatıldı onlara? Kaç çocuk salgında eğitim sürecinin dışına çıktı, çalışmak, evlendirilmek zorunda bırakıldı, istismarı, şiddeti yaşadı?

Hiçbir şey yaşanmamış gibi yapamazsınız…

Öğrencilerimizin kamusal eğitim hakkından sorumlu olanlar; milyonlarca çocuğun gencin mutsuzluğunun, umutsuzluğunun nedenidir, sorumlusudur.