Trabzonspor’la ilgili konuşan hemen herkes, söze aşağı yukarı şöyle bir cümleyle başlar: “Trabzon bir futbol kentidir”. Yakın tarihimizden bildiğimiz bu meselenin köklerini, Trabzon’daki spor aşkını, futbol sevdasının köklerine bakmaya çalışacağım bu yazıda. E akademiyi özledik demek ki.

Trabzon, Antik dönemden bu yana çok önemli bir liman ve ticaret kentidir. Bu özelliklerinin sağladığı imkânlar, kentte gelişmiş bir sosyal yaşam tarif etmiştir. Elbette bugün anladığımız anlamda spor faaliyetinden söz etmiyorum ama Trabzon kentinde spor faaliyetlerinin Antik Yunan’da başladığı söylenebilir.*

Bölgeye ilişkin en eski yazılı kaynak Ksenophon’un, Anabasis / Onbinlerin Dönüşü adlı eseridir. Milattan önce 430 doğumlu olduğu bilinen Yunanlı filozof ve tarihçi olan Ksenophon, Prens Kyrson’un kardeşine karşı giriştiği savaşa gönüllü olarak girer. Ksenophon, çok zorlu geçen güzergâhtan sonra Trabzon’a gelindiğini, Zeus ve Herakles’e şükran için kurbanlar kesildiğini anlatır. Ardından spor yarışmaları gelir:

“Kurban töreninden sonra, Drakonitos’a koşu alanı olarak işaretlediği yeri göstermesini istediler. O da o sırada bulunduğu yeri göstererek ‘Koşmak isteyen için bu tepe en iyi yarış sahasıdır’ dedi. ‘Nasıl olur?’ diye sordular. ‘Ya güreşlerde de bu çalılık ve katı toprak üzerinde mi güreşecekler?’ ‘Daha iyi ya!’ dedi. ‘Yere düşen düştüğünü daha iyi anlar!’”

Yukarıdaki örnekte Trabzon bölgesinde M.Ö. 4. yüzyıldaki hem spor etkinliklerini hem de günümüze kadar yansıyan şaka anlayışlarını anlayabiliyoruz. Roma dönemine geldiğimizde Trabzon’dan artık Pontus Krallığı’nın en önemli liman kentlerinden biri olarak söz edebiliriz. Bu önemli liman kenti, İmparator Hadrianus’un emriyle, M.S 120 civarında geniş bir imar dönemine girmiştir. Saraylar, tiyatrolar, su kemerleri ve mendirek gibi yapıların dışında Hadrianus spor faaliyetleri için bir hipodrom inşa ettirmiştir. Bu konulardaki bilgileri en net biçimde Henry Finnis Blosse Lynch’ten öğreniyoruz. Onun anlatımlarından hipodromun 1890’larda hala ayakta olduğu, Kommenos Sarayı’na yürüyerek kolaylıkla ulaşılabilir mesafede olduğu anlaşılıyor.

Kommenos Devleti’nin kurucularından Aleksios Komenos’un cirite düşkün olduğu tahmin edilmektedir. Zira Kommenos 1222’de bir cirit oyunu sırasında attan düşereke hayatını kaybetmiştir. 1404 tarihinde, artık Krallığın son dönemlerine yakın bir zamanda İspanya Kralı’nın Timur’a gönderdiği elçi Clavijo Trabzon’u şöyle anlatır:

“Kayalar üzerindeki iç kalede saray, hazine dairesi, evler, arşiv ve hükümet daireleri bulunuyordu. İç kale dışında ise güzel meyve bahçeleri, spor alanları, yarış yerleri, tiyatrolar, toplantı yerleri vardı.”

Bu anlatımdan hareketle sur dışında da spor alanları olduğu, spor faaliyetlerinin halk arasında yaygın olduğu sonucuna rahatlıkla varılabilir. Tarihçiler İç Kale dışındaki spor ve yarış alanları diye tarif edilen bölgenin Kavak Meydanı olduğunu düşünmekteler.

Yine aynı dönemde Trabzon’daki spor etkinliklerini anlayabileceğimiz bir diğer eser Dede Korkut’un Oğuznameleridir. Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı adlı destanda Kanturalı Bey ve Bizans Tekfuru ile mücadelesi anlatılır. Destanda Tekfur’un kızı Selcen Hatun’a aşık olan Kanturalı Bey’in evlilik için çeşitli spor yarışmalarına tabi tutulduğu anlatılır. Eh bu kadar gerilere bu şekilde baktığımızda Trabzon’da sporun ne kadar köklü bir tarihi olduğunu anlamış oluyoruz.

Tarihinde, genlerinde ve ruhunda spor olan bir kent Trabzon. Bu sene yolları daha açık olsun.

* Yazının tamamında Hikmet Öksüz, Veysel Usta ve Atilla Alp Bölükbaşı’nın yazdığı Trabzon’da Spor adlı kitaptan yararlandım. İki ciltlik bu dev çalışmayı bana ulaştıran Trabzon Vakfı Genel Başkanı Bilgin Aygül’e çok teşekkür ediyorum.