Üstümüze yıkılıyor ülke

Mümkün mü şimdi dün gece yaşanan korkunç şeyleri “Spor kardeşliktir” filan gibi cümlelerle okumaya çalışmak? Mümkün mü tartışmayı oradan kurmak? Mümkün mü saha içi ve saha dışı üzerinden uzun uzun sportif saptamalar yapmaya çalışmak? Değil!

Bu mesele, ülkenin 22 yıldır hayatın her alanında yaşadığı büyük çöküşün futboldaki yansımasıdır. Başka türlü açıklamak mümkün değil!

Dün gece olup bitenlerin ardından “Her tür ahlaki değerin yerle bir edildiği, adalet duygusunun öldüğü, vicdansızlığa, akılsızlığa, şahsiyetsizliğe mahkûm edilmiş, zincirinden boşalmış bir memleketin futbolu bu. Üstümüze yıkılıyor ülke. Çok korkunç, çok tehlikeli.” diye yazdım. Sonuna kadar arkasındayım.

Siyasal İslam’ın bu ülkeye yaptığı, saymakla bitmez kötülüklerin en kötülerinden biri toplumsal alanda yarattığı dev yozlaşmadır. Hayatın her alanına zehirli bir gaz gibi sızan, sızdığı yeri işgal eden, olumlu hiçbir değere yaşama şansı bırakmayan bir yozlaşma bu.

Adalet duygusunda açtıkları kapanmaz yaralar, kamu vicdanını her gün kanatan ve fakat kasıtlı biçimde cezasız kıldıkları suçlar, ülkenin en üst derece mahkemesinin kararlarını tanımadan esir tuttukları insanlar, amaçlarına ulaşmak için her türlü kötülüğü yapmakta beis görmemeleri, toplumu bölmek için sürekli kaşıdıkları sinir uçları, yalan, dolan, talan; liste o kadar uzun ki gazete bana tüm sayfaları verse yine de “Yerim dar” derim.

Bitmek bilmeyen bir doymama hali, kendileri gibi düşünmeyen/yaşamayan/giyinmeyen kimseye hayat hakkı tanımama isteği, memleketin babalarının çiftliği olduğuna emin olmaları, eğitim ve sağlık sistemini getirdikleri garabet durum, bitmeyen mağdurlukları, “liyakat” sözcüğünün sözlüklerinde asla yeri olmaması, “Onlardan olma” şartının gençlerin gözüne gözüne sokulması.

Vallahi yoruldum billahi içim şişti daha yüzde birini yazmadan.

Tüm bunların elbette insan malzemesinde bir karşılığı var. Olmaması mümkün mü? Bence AKP’nin yarattığı insan profilinin en özlü özeti, metro istasyonunda canına kıyan biri için “Başka intihar yöntemi mi yok? İşe geç kalıyoruz, mağdur oluyoruz” diye sorabilmektir. AKP esas olarak budur.  Hayattan kendini bir trenin önüne atarak vazgeçen birinin söz konusu olduğu bir yerde bu soruyu sorabilmektir. Bu gençlerin politik olarak beslendikleri yer siyasal İslam’dır, beslenmek dediğim zehirlenmek tabii.

Memleket bu, futbolumuz da bu. Dün geceyle ilgili yazacak onlarca başlıkta, yüzlerce konu, binlerce mesele var. Yazacağız hepsini zaman içinde. Ama çatıyı doğru çatmak zorundayız, buraya bir gecede gelmedik, bu taşlar 22 yıldır döşeniyor, bunu mıh gibi aklımızda tutmamız gerekiyor.

Döşedikleri taşların yerinden oynadığı zamanları hatırlayarak toparlayayım o halde. Gezi günlerini hatırlayarak. O günlerde statlarda yaşanan şiddetin yegâne sorumlusu olarak lanse edilen taraftarlar, bir araya gelmeyi, ortak hareket etmeyi ve şiddeti dışlamayı başarmışlardı. Yapay bir nefretin ayırdığı taraftarlar gerçek bir şiddet karşısında barışmışlardı. Hep aynı örneği veririm: Fenerbahçe bayrağı taşıyan Galatasaray taraftarlarının “Beşiktaş sen bizim her şeyimizsin!” diye tezahürat yaptığı günlerden geçtik biz. Bizim futbolumuz bu.

Toplumsal alanda yaratılan derin ayrışmanın, yarattıkları yozlaşmanın, pompaladıkları örgütlü kötülüğün tribündeki en korkunç izdüşümü 10 Ekim Ankara katliamında yitirdiklerimiz anısına yapılan saygı duruşunda duyduğumuz “Yuh” sesleri oldu. Bir baktık, bir grup taraftar,  yaşanan korkunç bir saldırıda hayatını kaybedenleri, sırf iktidar karşıtı oldukları için yuhalıyordu. Onların futbolu bu.

Direniş günlerini konuştuk, öyle de bitirelim, Gezi Direnişi’nde 19 yaşında katlettikleri Ali İsmail Korkmaz’ımızın görmesine izin vermedikleri 30. yaşını kutlayalım. Düşlerindeki özgür dünyaya bir daha selam çakalım.

Çünkü onların çocukları bu. Bizim çocuklarımız bu.