Google Play Store
App Store

Yazı boyunca yobaza yobaz, paçavraya paçavra denmiştir. Şimdi tam da burada “Eşcinsellik haysiyetsizliktir” diyen Halil Konakçı’ya da âdetimdendir “Sensin haysiyetsiz” demek icap etmiştir.

Kadınların sahası, filesi, minderi: Marta, Ebrar, Kübra
Fotoğraf: Depo Photos

2016 yılının Eylül ayıydı. Katalonya ikinci liginde UE Valls ve Cambrils Unio takımları arasındaki maçı kadın futbol hakemi Marta Galego yönetiyordu. “Kadın futbol hakemi” kimileri için ne kadar tahammül edilemez bir karma isim tamlamasıdır, tahmin edersiniz. “Kadınlar futboldan ne anlar?”, bilirsiniz. “Kadın futbol hakemi mi olur?”, delisiniz.

Maç devam ederken kafasında bu gerçeklerle boğuşmaktan bitkin düşmüş bir taraftar, Galego’nun verdiği bir karara sinirlenir, ayağa fırlayıp “Marta! Git bulaşıklarını yıka!” diye bağırır. Muazzam özet değil mi? Söylemek istediği tartışmaya yer bırakmayacak kadar sarihtir: Kadının yeri mutfaktır, futbol sahasında ne aramaktadır, bu işleri derhal erbabına yani bir erkeğe bırakıp kendi alanına yani bulaşığa dönmelidir. Bizdeki elinin hamurunu onlarda elinin sabunu gibi düşünün.

Marta Galego hiç tereddüt etmeden düdüğünü çalar, maçı durdurur. Taraftarı işaret ederek dışarı çıkarılmasını ister, görevliler ikiletmezler. Galego meseleyi burada kapatmaz, “Git bulaşıklarını yıka”yı basit bir kötü tezahürat olarak değerlendirmez. Arkasında yatan kadın düşmanı, cinsiyetçi, ayrımcı saldırıyı görür. Bu saldırının kendisinin nezdinde bütün kadınlara yapıldığını düşünür. Kadın düşmanlığına tolerans tanımaz. Futbol Federasyonu’na şikâyet etmek üzere tutar raporu şak diye. Sonra tribündeki taraftarın alkışlı desteği eşliğinde döner yönetir maçını.

O günlerde Marta Galego meselesi üzerine şöyle demiştim. “Birileri erkek işi sandıkları, köşebaşlarını tuttukları, erkek egemen dillerini rahat rahat kurdukları o alanda kadınları istemiyorlar. Fakat yapacakları bir şey yok, sıkıntı orda. Çünkü kadınlar istiyor. Kadınlar futbol oynamak, seyretmek, yorumlamak, yönetmek istiyorlar. İstiyorlar ve yapıyorlar. Bu kadar basit. Kadınlar, dünyanın her yerinde; sokakta, arsada, tarlada, okulda, statta, turnuvada futbol oynuyorlar. Gol atıyorlar. Gol kurtarıyorlar. Kupa kaldırıyorlar. Maç yönetiyorlar. Statlarda, tribünlerde, maçlarda ağlayıp gülüyorlar. Tuttukları takımın peşine düşüyorlar. Yazıyorlar, seyrediyorlar, konuşuyorlar. O birileri onlara akıllarınca kadınlara ‘ait oldukları yeri’ hatırlatma küstahlığını gösterince de işte böyle yiyorlar kırmızı kartı. O birileri akıllarına iyice soksun. Vinç de kullanıyoruz, açık kalp ameliyatı da yapıyoruz, futbol da seviyoruz. Bulaşığımızı da yıkıyor, iki su duruluyoruz. Ama kadın işi olduğundan değil. Hayatın içinde yapılması gereken bir iş olduğundan. Bulaşığın çamaşırın kadını erkeği olmadığından. Hayattaki paylaşımımız, işbölümümüz, kavlimiz başka türlüyse de yıkamıyoruz. O birileri otursun, kendi bulaşıklarını düşünsün. Orda tezgâhın üstünde bulaşıklık var, ters çevirsinler süzülsün. Marta Galego’nun bulaşıklarıyız, bununla derdi olan düşünsün.”

Mesele aynı mesele. Voleybolcu kadınlarımızın muhteşem başarısına gölge düşürebileceklerini düşünen yobazların meselesini diyorum. Ebrar Karakurt’un en ufak saklama gereği duymadan ortaya koyduğu cinsel yöneliminden nefret ediyorlar, orasını biliyoruz. Yapmadıkları rezillik, yazmadıkları hakaret, etmedikleri küfür kalmadı. Yeni Akit paçavrası Ebrar Karakurt’u “eşcinsel, sapkın” diyerek milli başarının filan değil, milli bir utancın sembolü olarak hedef gösterdi. Sabah gazetesi geri kalır mı, Melih Altınok suçluyu derhal tespit edip “Filenin Sultanları bir Ebrar’a kurban gitti” diye teşhisi koydu. Sonra yobaz sürüsü hep bir ağızdan “sapkınlığa” karşı tavır aldılar.

Onlar ağlayarak günlüklerine yazarken biz bir yandan da biliyoruz ki dertleri sadece bu değil. Esas dertleri kadınlar. Kız okullarına, kadınlara özel hastanelere tıkmak, eve hapsetmek, annelik, hizmetçilik ve cinsel nesnelik arasında mekik dokutmak istedikleri kadınların evlerinden çıkıp hem de kısa kısa şortlarla filan sokaklarda, sahalarda, şampiyonalarda salınmasına dayanamıyorlar. O yüzden delirdiler dünya şampiyonu milli tekvandocumuz Kübra Dağlı “Sporcuların cinsel yönelim, tercih ya da dinî tutumlarını bir kenara bırakıp sadece başarılarını tebrik etmek çok zor olmasa gerek…” dediği için. O yüzden şimdi ona saldırıyorlar. Hem de başörtüsü üzerinden. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak imamlık görevi yapan meşhur yobaz Halil Konakçı’nın “Başörtülü olduğu halde eşcinsel birine sahip çıkmak, eşcinsel olmaktan daha haysiyetsiz bir durumdur. Ya başındaki örtü ve İslam’ın ne mânâya geldiği hususunda zırnana cahildir. Ya da çıkarları doğrultusunda başındaki örtünün de kendinin de haysiyetini satmış demektir,” diye bağırması hep bundan.

Ama emin olun kadınlar size boyun eğmeyecek. Bu memleketin kadınları bu memleketi tekrar aydınlığa çıkaracak. Siz karanlık, gerici, insanlık dışı fikirlerinizin çamurunda debelenirken kadınlar bir gün Cannes Film Festivali’nin kürsüsünden dikilecekler karşınıza, başka bir gün voleybol filesinden.

Yazı boyunca yobaza yobaz, paçavraya paçavra denmiştir. Şimdi tam da burada “Eşcinsellik haysiyetsizliktir” diyen Halil Konakçı’ya da âdetimdendir “Sensin haysiyetsiz” demek icap etmiştir.

*Akademisyen, Yazar, Editör.