Profesyonel iş yaşamımın ilk yıllarında müşteri toplantılarında beni çok geren bir durum vardı. Bir fikri ya da stratejiyi satmak için sunum yapar ve müşterinin yorumlarını dinlemeye başlardık. Müşteri, “çok güzel olmuş” diyerek işimizi onaylar ve beğendiği yönleri sıralamaya başlarsa iş kolaydı. Maaşa zam, iyi bir prim veya tatil hayalleri mimik olarak teker teker yüze yerleşir, fonda “We are the champions” şarkısı çalmaya başlardı. Ancak, müşteri beğenmiyor ve eleştirilerini sıralamaya başlıyorsa iş değişirdi. Çünkü müşteriyi dinlerken öyle bir yüz ifadesine sahip olmalıydınız ki işi tamamen satma ihtimaliniz ortadan kalkmasın. İlk zamanlar bunu beceremez, müşterinin söylediklerini onaylar gibi kafamı sallar ve yüzümdeki şimdi b.ku yedik ifadesini toparlayamazdım. Bu durum doğal olarak yöneticilerimi çıldırtırdı.

Mesleğim oyunculuk olmadığı için günün birinde mimik çalışmam gerekeceğini o güne dek hiç düşünmemiştim. Poker Face kavramını o dönem bir daha unutmamacasına öğrendim. Yüzüm, kimi durumlarda tıpkı bir poker oyuncusu gibi elimi açık etmeyecek kadar nötr olmalıydı. O yıllarda Lady Gaga’nın kavramı geniş kitlelere öğretecek Poker Face şarkısı henüz ortada yoktu.

Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce’nin geçen hafta CnnTürk’te katıldığı programda karşısına dizilen gazetecilerin yoğun mimik arzı bana iş hayatımın bu sıkıntılı ilk yıllarını anımsattı. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda “mimik gazeteciliği” isimli bu yeni alanı tartışmak istiyorum.

Bir gazeteci niye gerilir?
Gazeteci, kamuoyu önünde soran ve halk adına yanıt talep eden kişidir. İşin doğası gereği, gerilmesi beklenen gazeteci değil konuğudur. Yani eğer çok kendinden eminse konuk da gerilmez ama gazetecinin gerilmesi çok görülmüş bir şey değildir. Ancak Muharrem İnce’nin katıldığı programda nedense karşısındaki üç gazeteci gizleyemeyecek kadar gergindiler. Capslere konu olan kimi mimikler, telaşlı araya girme çabaları, panikle telefon karıştırmalar vs. Sanki Muharrem İnce, Türkiye medyasını sözlüye kaldırmış gibi görüntü yaratan bu gerginliğin üç nedeni olabilir: Birincisi; içten içe Türkiye’deki muhalif kesimlere (ki Türkiye’nin en az yarısını oluşturuyorlar) karşı suçluluk hissetmek, ikincisi; Muharrem İnce’nin işine yarayacak bir program akışı yaratıp birilerinin tepkisini çekmemek, üçüncüsü; mazallah yanlışlıkla Muharrem İnce’ye katılır bir mimik vermemek. Sosyal medyada sıkça telefonla talimat alıyorlar tahminleri yapılsa da bunları ancak dedikodu mahiyetinde ele alabiliriz. Yüz ifadelerine kadar yansıyan bu gerginlik bence beden dili uzmanlarınca ayrıca incelenmeli.

Açık oturumda sanma yanılgısı
Her seçim dönemi sosyal medyada dönen birkaç video var. 1991 genel seçimleri veya daha öncesi, seçime katılan tüm siyasi liderler bir stüdyoda oturmuş tartışıyorlar. Kimilerinin özlemle, kimilerinin “vay be eskiden nasıl ülkeymişiz?” şaşkınlığıyla paylaştığı bu kültür, Batı’da halen sürüyor. Hatta Amerika’da seçimin en önemli geleneklerinden biri. Bu kültür, 16 yıldır süren son iktidarla birlikte demokrasi kültürümüzden uzaklaşan şeylerden biri oldu. Anaakım medya bir tekel niteliği kazandığı için de bir muhalefet liderinin karşısına geçen gazeteciler, kendilerini bir açık oturumda karşı kutbun bir temsilcisi olarak görüyor olabilirler. Gerginliğin ve mimik gazeteciliği diye ifade edebileceğimiz durumun oluşmasının en muhtemel sebeplerinden biri bu. Bir yandan tartışmanın bir tarafı gibi olacaksınız ama bir yandan da gazeteci gibi tarafsız durmaya çalışacaksınız, zor iş. İster istemez gerilir insan. Bir ara NTV’de zor meslekleri ele alan bir program vardı. Eğer devam ediyorsa “dişli bir muhalif lider karşısında yandaş gazeteci olma” işi, o programda konu edilmeli.

Tepkilerden gazetecilik de nasibini alıyor
Muharrem İnce’nin CnnTürk’te katıldığı programa sosyal medyadan yükselen tepkilerin çoğunluğuna hak vermemek elde değil. Sonuçta medyanın durumu ortada. Bu kadar büyük haksızlığın ortasında gazetecilerin her yaptıkları göze battı. İlgili gazetecilerin niyetini sorguladığım için onlara haksızlık yapılmasıyla ilgilenmiyorum ama tepki gösterenler bence biraz gazeteciliğe de haksızlık yaptı. Çünkü sosyal medyada tepki gösterilen bazı sorular, bir gazetecinin zaten sahip olması gereken şüpheci karakterin göstergesiydi ama onlar da tepkilerden nasibini aldı. Tabii bunun sebepleri var. Birincisi; muhalefet neredeyse hiç ekranlarda yok. Nadiren olunca da insafsızca yüklenmek ister istemez rahatsız ediyor. İkincisi; aynı şüphecilik iktidar temsilcileri karşısında asla gösterilmiyor. Yanlış anlaşılmasın, sorulan her soru doğal gazetecilik sorusudur demiyorum. Örneğin; üç kafadardan birinin Muharrem İnce’ye Cumhurbaşkanlığının giderleriyle ilgili bilgileri nereden bulduğunu sorması tam bir skandaldı, sosyal medyada ifade ettiğim üzere “bir berberin müşterisine usturayı nasıl kullanacağım?” diye sorması gibi bir şeydi ama sorulan her soru da haksız değildi.

Medya okuryazarlığında mimik eşiği
Programı izledikten sonra biraz da ironik bir ifadeyle attığım bir tweetle, iletişim fakültelerinde yandaş gazetecilik eğitimi verilecekse, mimik ve beden dili dersi zorunlu olsun gibi bir talepte bulundum. Başlangıçta bir espri olarak düşündüğüm bu talep, sonradan mantıklı gelmeye başladı. İletişim fakültelerinde zaten beden dili dersi var ama bu hassasiyetle verildiğinden emin değilim. Elimizdeki örnekte, ironik bir şekilde bari yandaşlıklarını “mimik ve beden dili” olarak gizlemeyi başarmalarından söz ediyorum ama bir gazeteci zaten kendi düşüncesini her şartta gizlemeyi başarabilmeli. Yoksa medya okur yazarlığı pratiğine bir de gazetecinin mimiklerinden eğilimini okuma eşiği eklenir ki, bu yazıda ele aldığımız tv programında bu gayet açıktı.

Türkiye’nin son 16 yıllık macerasında gazeteciliğin ardına arkasına bir sürü sıfat eklendi. Medyadaki son el değiştirmelerden sonra bunlara bir de mimik gazeteciliğini eklemeliyiz. Bu mimikler elbette bir yerlere mesaj olarak gidiyor. Muharrem İnce’nin karşısına dizilen o gazetecilerin tek derdi bu mimikli mesajın gittiği yer olsa da, izleyici de bir mesaj veriyor ve bir muhalefet adayının katıldığı o programı ratinglerde birinci yapıyor. Programın arasına hiç almadıkları kadar reklam almaları da cabası. Bakalım, izleyiciyi ve onun taleplerini daha ne kadar görmezden gelmeye devam edecekler. Bakalım bunun izleyici için, “vurur yüze ifadesi, bitti gazetecilik hikâyesi” demek olduğunu daha ne kadar göz ardı edecekler? Mimik gazeteciliğimiz hayırlı olsun.