Ünlü insanların sosyal medya davranışlarından haber medyasına malzeme çıkarmak epeydir alışkın olduğumuz bir durum. Özellikle magazin gazeteciliği, neredeyse sadece buna dönmüş durumda. Ancak sosyal medyanın ‘kendi aramızda’ sınırından çıkıp kitleselleşmesiyle insanlar bu mecralarda ketum davranmaya başladı. Daha da ötesi, ünlü insanların sosyal medya hesapları profesyonellerin kontrolüne girip tatsız, tuzsuz bir pr bültenine dönüşmeye başladı.

Zaten bunu en az hissettirenler de en başarılı sosyal medya kullanıcıları oluyor bugünlerde. Herkes biraz daha otantik olmaya çalışırken ‘otantik’ kelimesinin anlamından uzaklaşmaya başlıyoruz. Bu nedenle, haberciler için de artık sosyal medya hesabına bakıp haber süzmek eskisi kadar kolay değil. Önceleri ‘ne yazdı, ne paylaştı’ diye yapılan haberler, şimdilerde ‘neyi beğendi, kimi takibe aldı, kimi takipten çıktı’ gibi dolaylı anlatımlar üzerinden ilerliyor. Bir futbolcunun bir takımı takibe almasının anlamı açık örneğin. Ancak futbolcunun kendisinden önce eşinin bir takımı takibe alması ya da futbolcunun diğer takımdan başka bir futbolcuyu takibe alması gibi gelişmeler de bugünlerde sıklıkla göreceğimiz transfer haberlerinin kaynağı olacak.

BEĞENİLER NEYE HAZIRLIYOR?

Ekrem İmamoğlu’nun Basın Sözcüsü kimliğiyle tanıdığımız, bu makam lağvedilse de İBB’deki diğer görevlerine devam eden Murat Ongun’un; Bülent Kuşoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu aleyhindeki bazı tweetleri beğenmesinin haber yapılması bunun güncel örneği. Haliyle bu beğeniler bir mesaj vermek amacıyla bilinçli yapılıyor. Bir savaş ilanı olarak da okunabilir. Bunları yorumlamak ne benim işim ne de bu yazının konusu. Ancak, açık açık bir şeyler yazmak yerine başka tweetleri beğenerek mesaj verme davranışı üzerine bir şeyler karalayabilirim. Ben bu davranışı senaryo tekniğindeki ‘seyirciyi olağanüstü bir gelişmeye hazırlama’ numaralarına benzetiyorum. Örneğin; filmin başlarında kahramanımız ara ara öksürmektedir, bunlar başta dikkatimizi çekmez ama sıklığı arttıkça bir anlam ararız ve sonunda kahramanımızın kanser olduğu anlaşılır ya, o hesap. Bu işin birkaç basamağı var. Önce “RT’ler onay değildir” deniyor, ardından mahcup beğeniler geliyor, en sonunda da “oeeeh be yeter artık” diye paylaşımlar saçılıyor. Özellikle alıntı retweet özelliği geldiğinden beri zaten “rt’ler onay değildir” lafzını hiç anlamıyorum. Eğer onay değilse, üzerine iki kelime bir şey yaz da ne olduğunu herkes anlasın değil mi ama? “RT’ler onay değildir ama olabilir de… Çekingence de olsa bu fikri yaymak istiyorum, sana bunu açıklamak istemiyorum tamam mı?” böyle bir alt metin görüyorum o kalıpta. Oysa zahmet edip bir cümle yorum yazılsa; onay mı, değil mi, nötr mü kalıyoruz hepsi anlaşılacak. Zaten beğeni tuşunun icadının altında da böyle bir dinamik yatıyor.

BEĞEN TUŞUNUN TARİHİ

Beğen tuşunun Facebook’tan önce de bir tarihi var. Örneğin patenti 1998 yılında, yani Facebook’un kurulmasından önce Joannes Everardus Van Der Meer isimli bir programcı tarafından alınmış. Van Der Meer’in bu patenti o sıralar geliştirmekte olduğu SurfBook isimli sosyal medya sitesi için aldığı biliniyor. Van Der Meer’in hayatını kaybetmesiyle bu proje yarım kalıyor. Sonrasında bu özellik Friendfeed tarafından kullanılıyor ama bildiğiniz üzere Friendfeed de Facebook tarafından satın alındı ve kapatıldı. O yüzden beğen tuşunun tarihini Facebook üzerinden konuşuyoruz. Beğen tuşu 2009 yılında ilk kez etkinleştirildiği sırada Facebook’ta CTO (Chief Technology Officer) olarak çalışan Bret Taylor, "Düğmeyi sunmamızın ilk nedenlerinden biri, insanların çoğu zaman bir şeyi onaylamak istemeleri ancak bu konuda söyleyecek bir şeylerinin olmamasıydı. Ve birçok yorum, "wow", "cool" gibi tek kelimeden oluşuyordu. Bu yüzden beğen düğmesi, tek bir tıklamayla aynısını yapmanızı sağladı. Düğmenin sadece "beğenmek" hissini sunmadığını söyleyebiliriz" sözleriyle tuşun koyulma gerekçesini aktarmış. Aynı röportajda Taylor “beğenmeme” tuşu koymamalarının nedenini de “bir şeyi beğenmediyseniz bunun gerekçeleriyle ilgili bir yorum yazmalısınız, mutlaka bunu anlatacak bir kelime vardır” diyerek aktarıyor. Nitekim 2016 yılında gelen “tepkiler özelliği”ne kadar da Facebook’ta beğenmemeyle ilgili bir ibare yoktu. (Ayrıca ‘beğen tuşu’nun koyulmasının en büyük nedeninin burada biriken beğeni verileriyle algoritmaları ve dolayısıyla hedefli reklamcılığı geliştirmek olduğunu düşünüyorum, bu tesadüfen keşfedilmiş olamaz diyorum ama bu yazının konusu değil.)

İLETİŞİM VAR MI?

Bret Taylor’ın beyanındaki ‘beğenmediyseniz bununla ilgili bir yorumunuz olmalı’ kısmı önemli. Sosyal medya beğenme ve beğenmeme gibi davranışları tuşlara ve ikonlara indirdikçe bağlamları biraz daha kaybediyoruz. Bu da iletişimde önemli boşluklar yaratıyor. Bağlamlarını kaybetmiş bir iletişimin gerçek bir iletişim olmayacağı aşikâr. Bu da Jean Luc Godard’ın daha internet öncesi çağda ettiği meşhur “İletişim araçları var sadece, ama artık iletişim falan yok.” (Jean-Luc Godard. “Godard Godard’ı Anlatıyor”, Metis Yayınları 2008) sözünü hatırlatıyor. İletişim yok değil elbette, Godard’ın bu lafı da hafif ironiyle iletişim araçlarının sağlıklı iletişimi yok etmesine atıfla söylediğini biliyoruz ama sosyal medya kitleselleştikçe de iletişimin bir gösteriye dönüştüğünü söylemek mümkün. O nedenle açık açık bir şeyler yazmak yerine, başkalarının yazdıklarını beğenmek, buradan bir tartışma çıkarsa, “onay anlamına gelmez filan diye geri çekilmeye hazır beklemek” gibi yeni davranış kalıpları gelişiyor. Örneğin bu yazıyı sosyal medyada görüp beğenmek ne anlama geliyor? “Ben Ümit Alan’ı bu yazıyı okumaya gerek bile duymadan onaylıyorum” mu demek, “Ümit Alan’ı tanımasam da bu yazıyı sevdim” mi demek, “Ümit Alan’ı hiç sevmem ama bu yazıyı” sevdim mi demek, “Ümit Alan’ı zaten severim ama bu yazıyı da ayrıca sevdim” mi demek? RT’ler onay değilse, bir RT ne anlama gelir. Artık hepsi bir muamma. Etkileşim çağında etkileşimi nasıl alırsan al önemli değil nasılsa.