İki genç ölüm.
Kâr hırsı, modern kölelik ve emek sömürüsüyle gelen ölümler artıyor. Sadece “kaza” ile gelmiyorlar, “meslek hastalıklarıyla” geliyor.

Adı Arif Okul. Diyarbakırlı. 19 yaşında İstanbul’da bir kot kumlama atölyesinde işe başladı. Sosyal güvencesi olmayan ve merdiven altı diye tabir edilen bir ölüm hanede işe başladı. Akciğerleri silikoza 5 yıl dayanabildi. Silikozis hastalığına yakalandı ve 34 yaşındaki Diyarbakır’da hayata gözlerini yumdu.

Adı Necat Demir. Bingöl’ün Taşlıçay köyünden. Necat da çocuk işçi olarak bir kot kumlama atölyesinin ölüm hanesinde işe başladı. Körpecik akciğerleri silikoz zehrine birkaç yıl zor dayanıp, iflas edip çürüdü. 27 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Arif ve Necat, kot kumlama ölüm hanelerinde Silikozis hastalığına yakalanıp ölen 67 gençten ikisidir. Silikozis hastalığı nedeniyle ölümü bekleyen yüzlerce genç işçi var.

Ölümleri ya da ölenlerin hikayelerindeki buluşmalar bir tesadüf değil. Necat’ın geldiği Taşlıçay köyünde, tedavi gören 187 hasta, ama 113 kişi ise halen doktora gitmemiş insan var. Yani 300 kişi kendi yaşam hücresine hapis edilmiş halde ölümü bekliyor. Ölümü bekleyenler “ölümcül hastalığımıza göz yumdunuz, devlet olarak suçlusunuz, yaşamlarımız oksijen tüpüne bağlı, perişanız. Devlet olarak bize sahip çıkmalısınız, devlet bizi iyileştiremezse bile bundan sonraki yaşamımızı garanti altına almalıdır” diyorlar.

Saray gündemlerinin gölgesinde yaratılmış gerilimleri ve bir dizi popülist demagojilerini ve siyasi yalanları tartışmaktan, insanların gündemlerindeki gerçek hayati konuları görmüyoruz.

Tabu sayılan meslek hastalıklarına dikkat çekenlerin sayısı azınlıkta. Örneğin binlerce kot kumlama işçisi, insanlık dışı çalışma koşulları, işçi sağlığının dikkate alınmaması, güvencesiz ve toplu iş sözleşmesiz çalışma dayatması nedeniyle silikozis hastalığına yakalandılar.

Bu ölüm haneler kapatılmış olsa da, halen ortaya çıkardığı yeni ölümler ve tahribatlar var. Meslek hastalıklarını gündeme taşıyamıyoruz ve bu hususta kalıcı önemlerin alınmasını ve meslek hastalığına yakalananların hayata katılımı için çözümleri hükümetin gündemine sokamıyoruz.

Sağlık Bakanlığı, 2010’da bir genelge yayımlayarak, “Püskürtme işleminde kullanılan kum, silis tozu veya silika kristalleri içeren herhangi bir madde kullanılması yasaklanmıştır” ilk tedbirini almış ama, silikozis hastalarının mağduriyetlerine ve meslek hastalıklarına kalıcı, hukuksal ve sosyal çözümler üretemediler.

Meslek Hastalıkları Tabu Değildir.

Meslek hastalıklarından dolayı, akciğer fonksiyonlarını belirli oranlarda kaybeden kot işçilerinin emekli olması yetmiyor. Onları hastalıklarıyla baş başa bırakarak, ölümlerini beklemelerine seyirci kalınması, “sosyal devlet” anlayışına da uymaz. Kot işçiliği döneminden gelen mağduriyetlerin çok yönlü ele alınması, emekli kot işçilerini sosyal hayata dahil edecek, kalıcı rehabilitasyon imkânları yaratılmalıdır.

Başta kot işçisi emekliler olmak üzere, tüm meslek hastalarına yönelik, özel ya da kamuda sosyal mesleki ve sosyal rehabilitasyon programları hayata geçirilmelidir.

Türkiye’de tabu haline getirilen ve adeta kamuoyundan gizlenmeye çalışılan meslek hastalıklarını önlemek ve mağduriyetleri gidermek için işçi hakları lehine sosyal, ekonomik ve hak temelli hukuksal düzenlemelere acilen ihtiyaç vardır.

Unutulmamalı ki, bugün “tedavi” için hastanelere yapılan başvuruların çoğu, itiraf edilmese de meslek hastalıklarıdır. İşçi güvenliğini yok sayan iş yeri “kazalarıdır.”

Halkın gündemini oluşturan sosyal, ekonomik, temel insan hakları ve yaşam hakkına dair acılı hakikatleri tartışacak medya ya da ortam bulamıyoruz.

Ülkenin saray merkezli sanal gündemlerle perdelenmiş hakikatlerinin duyulmasını sevmiyorlar. Bize düşen insani, gazetecilik ve vicdani sorumluluk gereği, sesi duyulmayan işçilerin ve emekçilerin sesi olmaktır.

O nedenle, meslek hastalıklarını, örneğin silikozis hastalığı ile gelen ölümlere dair tüm gerçeklerin konuşulması gereklidir. Kot işçilerinin ölümleriyle Bingöl’de, Diyarbakır’da ve İstanbul’da yükselen ağıtları, çığlıkları ve talepleri, önce Türkiye’nin, kumlanmış kot giyenlerin ve AKP hükümetinin gözünde görünür kılmak, kulaklarında çınlamasını sağlamaktır.

Meslek hastalıklarına dair, kalıcı sosyal ve hukuksal tedbirler alınmazsa, işçilerin çalışma hayatına ve emek haklarına dair, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi taleplerine kulak verilmezse, AKP hükümeti, tıpkı kot işçilerinde olduğu gibi, binlerce işçinin ölümlerine neden olan çalışma ortamlarındaki emek, can ve hak sömürüsüne göz yummaya devam etmiş olur.

İşte bu hakikatler ışığında, silikoz ile tıkanmış akciğerlere oksijen olacak çözüm odaklı siyasi nefese ihtiyaç vardır.

Bedeli genç ölümlerle ödenerek üretilmiş, kumlanmış ve beyazlatılmış marka ya da fason kot pantolon giyerken ya da bir daire alırken ardındaki işçi ölümlerine, modern köleliğe, emek ve ücret sömürüsüne yabancı yaşama utancıyla yaşamamalıyız. Tabii ki sözümüz utanmasını bilene...

Meslek hastalıkları son dönemlerde artarak yayılan ve çözüm için duyarlılık göstermemiz gereken bir toplumsal işçi ve emekçi sorunudur.