Brexit tartışmalarının en başında hortlayan belalardan birinin nihayet Brexit gerçekleşince daha da çirkinleşmesini beklememek safdillik olurdu. 31 Ocak Cuma gece yarısından sonra Avrupa Birliği’nden resmen çıkan Büyük Britanya Birleşik Krallık’ı Cumartesi gününe ırkçı saldırılarla uyandı.

Norviç şehrindeki bir belediye destekli toplu konutta yaşayanlar apartman kapılarında “ülkemizi geri aldık. Bundan sonra Kraliçe’nin İngilizcesi dışında başka dilleri konuşmak hoşgörülmeyecektir. Başka dilleri konuşmak isteyenler, geldikleri ülkeye geri dönsünler” uyarısını gördüler.

Boris Johnson ve ekibinin başından beri blöflerle örülü stratejisinin devam edeceği kesin. 31 Ocak sonrası hem başbakandan hem sözcülerinden gelen sinyaller AB ile müzakerelerde sert bir tutum takınılacağı ve taviz verilmeyeceği yönünde.

Theresa May liderliğinde daha yumuşak ve tavizkar bir yaklaşım öngörülüyor ve ticari sınırların yükseltilmemesi temel prensip ve öncelik olarak görülüyordu. Şimdi ise AB ile tüm ticaretin gümrük kontrollerine tabi olmasından bahsediliyor.

Bu argümanların erken bir biçimde dile getirilmesini müzakere stratejisi olarak görenler de var ancak bu kadar şeffaf bir ortamda bu taktiklerin tutacağını düşünmüyorum. Gerçek olan Birleşik Krallık bundan sonra küçük bir oyuncu ve eli her zamankinden daha zayıf. AB’ye taviz vermezse mutlaka başkalarına taviz vermek zorunda kalacaktır.

Bundan sonra ne olacağına dair özetler listeler oluşturuldu ve paylaşıldı. 2020 yılının sonuna kadar müzakerelerin bitirilmesi planlanmakla birlikte genel kanaat bu sürecin daha da uzun süreceği yönünde. Müzakereler sürdüğü sürece de AB ile ilişkiler üyelik devam ediyormuş gibi aynı kalacak. Pasaportların değiştirilmesi gibi kozmetik değişiklikler dışından bir pek bir hareket olmayacak.

Özellikle son yıllarda sayısı aniden katlanarak artan Türkiyeli göçmenler ya da göçmen adayları açısından en can alıcı soru Ankara Anlaşması’nın geleceği. Avrupa Sosyal Şartnamesinin bir parçası olan bu anlaşma da müzakereler süresince değişmeyecek. Ondan sonrası için rivayetler ve ihtimaller muhtelif.

AB ile müzakerelerin bir anlaşmayla bitmesi durumunda ve Dünya Ticaret Örgütü kurallarıyla ayrılması ile sonuçlanması durumlarında sonuç farklı olacak ve Türk vatandaşlarına etkisi farklılaşabilecek. İkinci olasılık hayata geçerse Ankara Anlaşması sona erecek. Ancak hükümet, halen Birleşik Krallık’ta yaşayan Ankara Anlaşmasına tabii göçmenler ve aileleri için var olan kuralların geçerliliğine devam etmesi lehinde bir düzenleme yapma niyetinde olduğunu Kasım ayındaki bir raporda belirtmişti. Zira aksi takdirde bir dizi hukuki çatışmaya yol açabilecek bir konu. Özetle Ankara Anlaşması ile ikamet almış olanlar için her şey olduğu gibi kalacak.

Yeni gelecekler, göç etmek isteyecekler için ise AB ile müzakereler bir anlaşmaya varmadan biterse Ankara Anlaşması yolu kapanacak. Birleşik Krallık ve Türkiye yeni bir anlaşma yapabilir. Göçmen işçi ihtiyacının süreceği muhtemel AB sonrası dönemde Türkiyeliler için başka göç olasılıkları çıkabilir. Ancak bu konuda herhangi bir karar verilmiş değil ve niyet de belli değil. Düşük bir ihtimal ise İsviçre ile yapılan yeni anlaşma gibi ikili bir yeni anlaşma ile Türk ve Britanya vatandaşlarını kapsayan serbest dolaşım anlaşması da gündeme gelebilir. Türk tarafının böyle bir olasılığı istemesi muhtemel ancak karşı taraf şimdilik elini saklıyor.

Önümüzdeki bir veya birkaç yıl için şimdilik kesin olan müzakereler süresince milliyetçiliği ve dolayısıyla ırkçılığı pompalayacak hareketlerin devam edeceği ve nefret suçlarının artacağı. Onun dışındaki her şey müzakereye tabi.

Küçük Britanya’dan sevgilerle.