Susurluk çetesi veya “derin devlet” adı verilen mafya örgütlenmesi söz konusu olduğunda çoğu kişinin gözünün önünde Kurtlar Vadisi dizisinden sahneler canlanıyor: Devlete etki etmek veya politikalara yön vermek gibi “ulvi” işleri de bulunan bir mafya.

Bir kısmıyla doğru ama aslında tüm bu şov, tek amacı para kazanmak olan bir çetenin “vatan sevgisi” propagandasının arkasına gizlenmesine neden oluyor.

Ortada bir “devlet işi” yok, dünyadaki tüm mafyalarda olduğu gibi sadece yasadışı yollardan para kazanmak var. Bu kadar. Hayattaki tek amaçları daha da zengin olmak olan bir çetenin üyeleri, yine dünyanın her yerinde olduğu gibi bazı bürokratlara ve siyasilere mahkûm. Türkiye’de de olan bu.

Son 20 yılda çetenin üyeleri, yöntemleri ve ticaretini yaptıkları ürünler değişse de bürokratlara ve siyasilere muhtaç olmaları hiç değişmedi. Gümrükleri, sokakları, yolları kontrol edenlerin rüşveti hep verildi. Sadece rüşvetle de kalınmadı, üst düzey siyasiler yönetimde hep söz sahibi oldu, çoğunlukla da aslan payını aldı. Memleket, Çiller’in başbakan olduğu dönemde bulaştığı pisliğe, şimdi boğazına kadar batmış durumda.

Üyeleri değişti dedim ama çetenin bazı kadim isimleri 90’lardan beri kâbusumuz olmaya devam ediyor.

En alttan başlayalım mesela: Ayhan Akça. Adı birçok yargısız infaz olayında, farklı iddianamelerde geçiyor. Ama benim bugün bahsedeceğim iddianame, başka bir konuda: Eroin kaçakçılığı ve kara para aklama.

***

Yıl 1997.

İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığınca hazırlanan 1997/211 esas numaralı iddianameden: “Uyuşturucu madde kaçakçıları tarafından, yurtdışına gönderilen uyuşturucu maddelerin Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde satıldığı ve elde olunan paraların, kaçakçıların yurtdışı bağlantılarında toplanarak, kuryeler aracılığı ile yurda sokulduğu ve bir elden dağıtımının yapıldığı bilinmektedir.”

İddianameye göre çete üyeleri, İran’dan gelen eroini yurtdışına gönderiyor, yurtdışındakiler de satıştan gelen parayı toplayıp Türkiye’ye yolluyor, burada döviz bürosunda parayı aklayarak uyuşturucu kaçakçılarına ödeme yapıyorlar.

Ayhan Akça’nın adı iddianamede şöyle geçiyor: “…kara paranın aklandığı Azer Döviz Bürosuna sık sık uğradığı, adları belirtilen kişilerin yurtdışına eroin göndermek üzere oluşturdukları teşekküle bu suretle dahil olduğu ve yurda gelen kara paranın taşınmasına da aracılık etmek sureti ile kara para bulundurduğu ve bu parayı başkalarının iktisabına yardımcı olduğu sebebi ile teşekküle dahil olmak ve kara para bulundurma fiillerinden sorumlu olduğu…”

Ayhan Akça Özel Harekât Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin’in koruma polisiydi. Uzun yıllar ona bağlı çalıştı. İbrahim Şahin de malum, Mehmet Ağar’ın “sağ koluydu”. Şahin ve Ağar Sadece Susurluk davasında değil, Ankara’daki faili meçhul cinayetler davasında da yan yana sanık oldular. Yani, 90’lardan 2020’li yıllara uzanan bir birliktelikleri oldu.

***

Yukarıda bahsettiğim iddianame de TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu’nda yer alıyor. Raporun hazırlandığı komisyonda konuşanlardan biri de, uyuşturucu ticaretinin memleket ekonomisine etkisini anlatmıştı: “Irak’a ambargonun boşluğunu Türkiye devleti eroin ticaretiyle doldurmuştur. Evet, nedir resmi rakamlar; biz Irak’a ambargo yüzünden 40-50 milyar dolar kaybettik. Bugün tartışılıyor bakın bütün ekonomistler diyorlar ki, Türkiye’nin dışa satımıyla, dış alımı arasında 20 milyar dolar fark var. Merkez Bankası kasaları dolu. Tartışmalar yapılıyor; Türkiye, 8 ilâ 15 milyar dolar yılda eroinden giriyor. Yani, Irak’a fasulye, mercimek, buzdolabı satmaktan kazandığımızı kaybetmişiz, onun yerine eroin satarak dolduruyoruz. Türkiye ekonomisi eroine bağımlı hale gelmiş. Bu, son derece önemli, kendi gençliğini zehirliyor bu ülke, bu devlet, bu hükümet, bu hükümetler ve bundan vazgeçecek kolay kolay bir babayiğit yok… Bütün bunlar var, fakat bir de dün çıkan Aydınlık gazetesinde, ‘Çiller ve Ağar’ın eroin aktarma istasyonu HAVAŞ’ diye son derece somut ve önemli bilgiler vardır. Türk Hava Yolları aracılığı ile eroin ticareti yapıyorlar ve HAVAŞ’ı kullanıyorlar.”

Tanıdık geldi mi? Hem ülkeye yasadışı döviz girmesi kısmı hem ticareti yürütenlerin isimleri hem de bürokrasi ve siyaset ayağı…

Komisyonda bu “ticareti” anlatan ise, bugün Mehmet Ağar’a kefil olan Doğu Perinçek.

Bu kâbustan nasıl uyanacağız?