Hayat acayip. Yıllar önce üç dinleyicimizin ısrarı olmasaydı acaba Grup Gündoğarken olur muydu? Zira ufacık bir kaset teybe doldurduğumuz şarkıları Işıl, Ülfet ve Nilgün -sonradan tabii ki çok iyi arkadaş olduk- Bodrum Mavi’nin o zamanki sahibine dinletmeseydi, Haluk’un şarkılarımızı beğenmesi sayesinde biz o ufacık barda kendi şarkılarımızı söyleyerek hayal bile edemeyeceğimiz bir geleceğe yelken açabilir miydik? Bilinmez… Sonrasında Livaneli şarkılarını kendi şarkılarımız gibi içselleştirerek söylediğimiz bir gece Zülfü ağabey bizi dinlemese ve İstanbul’un o yıllardaki ilk canlı müzik mekânı olacak Ece Bar’ın işletmecisi Ece Aksoy’a rahmetli Günay Tuncel aracılığıyla bizi önermeseydi acaba bugün çok sevdiğimiz bu meslekte 40 yılı doldurabilecek miydik?

TÜRKÜ DE SÖYLEDİK

1982 yılında BCG adıyla verdiğimiz Boğaziçi Üniversitesi Konseri’nin çok başarılı geçmesinin verdiği güvenle, sonrasında Hodri Meydan Kültür Merkezi’nde gerçekleşen Osman Altınçekiç fotoğraflarıyla görsel bir yanı da olan “İşte Yaşam” isimli konseri Levent Kırca izlememiş olsaydı acaba bu gün bu yazıyı yazıyor olabilecek miydim?

Geçen gün Nispetiye Caddesi’nden geçerken eski Ece Bar çarptı gözüme. İsmi değişmiş günümüz pop starlarının sahne aldığı bir yer olmuş. 1985 yılında Ece Bar’ın ilk günlerinde akşamüzerinden gece yarısına kadar kuliste oturur birkaç kişi geldiği zaman Ece Hanım haber gönderir biz de hemen yukarı çıkıp programa başlardık. O insanlar gidince yine aşağıya kulisimize iner yeni birilerinin gelmesini beklerdik. Yani öyle belli saat aralığında bir programımız yoktu. Yaklaşık yedi saat boyunca -belirli aralıklarla tabii ki- çalar söylerdik. Ece Bar’ın bugünlere kadar gelmesindeki en büyük sebeplerden birisi hem bizlerin hem de Ece Aksoy’un direnmesiydi. O zamanlar tanınmış insanlar değildik şarkılarımız da bilinmiyordu ama o bilinmeyen şarkıların güzel olduğunun farkındaydık. İşletmedeki hiç kimse sahnede ne çalacağımıza, repertuarımıza karışmazdı. Kendi şarkılarımızı da çaldık, türkü de söyledik Livaneli’de.

Hem de kimlere söyledik bilemezsiniz. Can Yücel, Edip Cansever, Onat Kutlar, Yaman Okay, Meral Okay, Onno Tunç, Hasan Pulur, Harun Kolçak, Atıf Yılmaz, Ferhan Şensoy, Altan Erbulak. Saymakla bitmez…

HERKES KAOSUN İÇİNDE

Güzel günlermiş. Murathan Mungan yazdığında çok haklı: “Biz büyüdük ve kirlendi dünya.” Bazen kendimi çok daha fazla yaş almış hissediyorum ama öyle böyle değil sanki yüzlerce yıldır yaşıyorum. Zira böyle bir çürümenin, bozulmanın yirmi, otuz yılda gerçekleşmesi mümkün değilmiş gibi geliyor bana. Beklemek, dinlemek, empati kurmak, hak vermek çok az insanda görebileceğimiz insani özellikler.

Alışkanlıklar, değerler, davranışlar, konuşma yazma biçimleri o kadar yabancı ki. Özellikle tüketim çılgınlığı ve her şeyi bir anda tüketme isteği ve bu duygusal tatminsizlik çok daha ciddi sorunlarla karşılaşacağımızın habercisi. Herkes bu kaosun içinde. Kimi parçası olmayı kabulleniyor kimi dışında kalmak için çabalıyor.

Doğal olarak bu dönemde ortaya çıkan sanat ürünleri de çağının tanığı.

Eskiden bir şarkıda melodi ve armoni ön plandayken şimdi ritim ve sözler belirleyici olan. Kalabalık grupların yerini ise yarı playback yapan DJ kullanan daha minimalist ekipler aldı. Ben burada metropolde yaşayan bir aydının iç sıkıntılarını anlatırken müzisyenler enstrümanlarını satmaya başka işlere yönelmeye devam ediyor.

Sayın yetkililer gerçekleşene kadar her hafta soracağım. Müzik yasağı ne zaman son bulacak?