Perşembe sabahına Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi haberleri ile uyandık. Uzun süreden beri konuşulan ve son birkaç gündür ortaya çıkan gelişmeler bunun olma olasılığına işaret ediyordu ancak yine de sürpriz bir gelişme diyebiliriz.

Dış politika yazarları bu konuda daha detaylı analizler yaparlar. Ben bu gelişmelerin bizi ekonomik olarak nasıl etkileyebileceği hakkında değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.


Yaşanan gelişmelere bağlı olarak en hızlı tepkinin enerji fiyatları, döviz kurları ve borsalar üzerinden verildiğini gördük. Son iki aydır 13,50 seviyesinde tutmak için iktidarın büyü çaba sarf ettiği dolar kuru hızla 14,65’e kadar yükselirken, petrolün varil fiyatı 100 doları aştı, doğal gaz fiyatları da yükseliyor. TL, Rubleden bile hızlı değer kaybeden para birimi oldu. Tüm bu veriler çok şaşırtıcı değil.

Türkiye’nin uyguladığı yanlış ekonomi politikasının kaçınılmaz sonuçlarını yaşıyoruz. Uzun erimli bir politika yerine kısa vadeli risk almaya dayalı bir yaklaşımın, ortalık karışınca nelere yol açabileceğini görüyoruz. Ülke ekonomileri “risk alarak” değil, olası risklere hazırlıklı olacak pozisyonlar alınarak yönetilir; Çünkü ortaya çıkması muhtemel sonuçlar iktidar sahiplerini değil, 84 milyonun kaderini etkiliyor. Sırf birisinin beklentilerini karşılamak üzere yapılan faiz indirimlerinin bizi nerelere sürüklediğine hep birlikte, büyük bedeller ödeyerek tanık oluyoruz.

Mesela, doların 14,40’lı seviyelere gelmiş olması kur korumalı mevduatlar üzerinden bugün itibariyle bütçeye yaklaşık 22 milyar liralık bir ek yük getirmiş durumdadır. Eğer kurlar yükselmeye devam ederse ki jeopolitik riskler bunun böyle olacağını gösteriyor, KKM üzerinden ortaya çıkacak olan bütçe yükü de katlanarak artacaktır. İki ay önce alınmış bir kararın, bu kadar kısa sürede, bu derece yüksek bir kamusal maliyet çıkaracağını hepimiz söylüyorduk; fakat “gözleri ışıldayanların” kulaklarının bu değerlendirmelere tıkalı olduğunu da biliyorduk.

Faizleri indirerek kurları ve enflasyonu yükselten yanlış para politikasının etkilerini ötelemek için devreye aldıkları kur korumalı mevduat sistemi ile durumu birkaç ay idare etme çabasında olan iktidarın tüm kurgusu yaz dönemiyle birlikte gelmesini bekledikleri turizm gelirleri üzerine idi. Döviz bollaşacak, cari fazla verilecek ve kurlar düşecek. Ama yaşanan son gelişmeler bunun pek de mümkün olmayabileceğini gösteriyor. Turizm gelirlerinin yaklaşık beşte biri Ukrayna ve Rusya’dan gelen turistlerden kaynaklanıyordu. Savaşa girmiş olan bu iki ülke vatandaşlarının yaz döneminde deniz kum güneşi düşünecek halleri kalır mı? Sanmam. Tabi gelişmeler nereye evirilecek görmek lazım. Ama diğer ülkelerden gelecek olan turist sayısı da olumsuz etkilenebilir. Turizmde bir yıl daha kaybedilmek üzere.

Bu iki ülke ile olan dış ticaret üzerinden Türkiye’ye olan etki sınırlı olur diye düşünüyorum. İhracat gelirlerimiz içinde 2021 yılında Rusya’nın payı yüzde 2,26 iken Ukrayna’nın payı yüzde 1,29 seviyesindedir. Bu ticaretin tamamı durmayacağına göre; bu iki ülkeye ihracatta yaşanması muhtemel kayıp tutarı da toplam ihracatımızı olumsuz anlamda çok fazla etkilemeyecektir. Ama unutmamak lazım, ihracattan gelecek olan her doların bile kıymetli olduğu bir dönemde bu ülkelerden kaynaklı kayıplar da dikkate alınmalı. Her iki ülkenin de Türkiye ile olan dış ticaretinde fazla verdiğini belirtmek gerekir. 2021’de Ukrayna ile olan ticaret açığımız 1,6 milyar dolar iken Rusya ile olan açık 23,2 milyar dolar olmuştur. Özellikle Rusya’dan yapılan enerji ithalatının bunda payı büyüktür. Enerji fiyatlarının yükselmesi ile birlikte bu açığın daha da büyümesi muhtemeldir.

Sorunlarımız bununla da sınırlı değil. Görünün o ki Batı’dan Rusya’ya karşı farklı yaptırımlar devreye sokulacak. Başta dış ticaret ve finansal işlemler üzerinde olması beklenen bu yaptırımlar Türkiye’yi de olumsuz etkileyecektir. Bugün farklı finansal varlıklarda oluşan fiyatlar bunun beklendiğinin bir göstergesi.

Aslında jeopolitik gelişmelerin bizi bu kadar şiddetli etkiliyor olmasının temel sebebi, zaten bizde işlerin çok bozuk olması. İktidarın yanlışlarının faturası ağır oluyor.

Mevcut “ekonomi politikasının” bizi götürdüğü yer daha derin bir kriz ve buna bağlı yoksulluk olacaktır.