Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti, İtalya’dan ABD’ye göç etmek zorunda kalmış iki İtalyan göçmendi. Atlantik kıyısındaki Massachusetts eyaletine bağlı Boston’da bir ölümlü soygun olayına karıştıkları bahanesiyle 23 Ağustos 1927 tarihinde idam edilirler.

Sacco ile Vanzetti solcu, anarşist birer işçiydiler. Boston’a gelir gelmez yoksul sanayi işçileri arasında örgütlenip, Amerika’da yaşayan İtalyan anarşistlerinin oluşturduğu toplulukta mücadele vermeye başladılar.

Vanzetti göçmenlik deneyimini şöyle özetler: “Göçmen ofisinde ilk sürprizle karşılaştım. Göçmenler hayvanlar gibi ayrılıyordu. Ne bir kibar laf ne de uzun yolculuk sonrası buraya ulaşan insanlara destek cümlesi. Nereye gideceğimi ve ne yapacağımı bilmiyordum. Bu bizim umudumuz olan topraklardı. Üst geçitler, arabalar ve trenler. Hızla ilerleyen bir hayat ve ben tek başımaydım.” (Wikipedia)

Dönemin Amerika’sında –ki hâlâ öyledir- solcu, anarşist olmak en büyük suç olarak görülür. Yeni Kıta’nın Doğu Yakası işçi eylemleriyle çalkalanıyordur. Solculara, anarşistlere, emeği savunanlara karşı sürek avı başlatılır. Yükselen işçi dalgasının kırılması için korku salmak gerekecektir. Sacco ile Vanzetti, Amerikan egemenlerinin sınıf mücadelesinin gelişmesine yanıt olarak başlattığı saldırı dalgasının bir parçası olarak tutuklanırlar.

Sonunda idamla noktalanacak yedi yıllık yargılama sürecinde bir demir kafes içerisinde duruşmalara çıkarılırlar. Elli yıl sonra, itibarları iade edilecek iki anarşist İtalyan, Amerikan egemenlerinin sınıf kininin kurbanı olur. Davaya bakan yargıç Webster Thayer onları “İki aşağılık anarşist” olarak niteler.

***

Yıllar süren yargılamalar boyunca savcı Frederick Katzmann, Sacco ile Vanzetti’yi soru ve manipülasyonlarıyla tuzağa çekmeye çalışır. Her iki ismi de kendi minderine çekip jüri üyelerinin gözünden düşürerek mahkûm etme stratejisini uygular.

Avukatların uyarılarına rağmen sonunda Sacco, başını belaya sokacak şu uzun savunmayı yapar:

“Burada 13 seneden fazla ağır işlerde çalıştım. Ama ailem ve kendim için düşündüklerimi gerçekleştirecek parayı toparlayamadım. Bankaya para koyamadım. Bütün bu saydıklarımla beraber çocuklarımı iyi okullara gönderemedim. Bana, burada herkesin düşündüğünü söylemeye, bastırmaya, yazmaya, konuşarak duyurmaya hakkı olduğu açıklandı. Ama yanılmışım. İyi ve akıllı insanların nasıl yıllarca hapiste kaldıklarını ve öldüklerini gördüm. Bu ülkenin en önemli adamlarından Debs’i ele alalım. Sosyalist olduğu için hapiste. İşçi sınıfının daha iyi şartlara sahip olmasının istedi ama onu hapse tıktılar. Neden? Kapitalistler sağ olsun. Onlar ortamı tanıyorlar. Bizim çocuklarımızın da Harvard College’a gitmelerini istemedikleri için bize karşılar. Çünkü işçiler eğitim alınca şansları olmayacağını biliyorlar. İşçileri hep aşağıda tutmak istiyorlar. Ala, bazen Rockfeller ve Morgan Harvard College’a ya da başka bir okula milyonlar veriyorlar. Her gün Rockfeller’a büyük adam ülkedeki en iyi adam deniyor. Ben soruyorum, Harvard’a kim gidiyor? Rockfeller’ın Harvard’a bağışta bulunduğu paranın işçilere faydası ne? İşçilerin çocuklarını Harvard’a yollama şansı yok. Haftada yirmi, otuz hadi hadi seksen dolar diyelim seksen dolar kazanan ve beş çocuk sahibi olan biri tok yaşamak istiyorsa Harvard’a çocuk gönderemez. Ben insanların hakça yaşamasını istiyorum. Doğanın sunduğu her şeyi insanların elde etmesini istiyorum. Onun için ha babam de babam çalışan, kendilerini geliştiren ve savaşmayan insanlardan yanayım. Biz ateş etmek istemiyoruz. Biz başka gençleri öldürmek istemiyoruz. Neden bu gençler Rockfeller ve Morgan’ın çıkarları için savaşa gönderilsin? Neden? Savaş nedir? Bizim durumumuzda milyonerlerin savaşıdır mevzu bahis olan. Savaş birileri bir milyon kazansın dolar kazansın diye yapılmaktadır. İrlandalılar için çalıştım. Almanlar ve Fransızlar için çalıştım. Başka uluslardan insanlar için çalıştım. Onları eşimi ve halkımı sevdiğim gibi seviyorum. Neden onları öldüreyim? Bana ne yaptılar, hiçbir şey. İşte bu nedenle savaşa inanmıyorum. İmkânım olsa bütün topları kırmak isterim. Ben sadece devlet bize eğitim versin diyorum.” (Helmut Olmert, “Sacco ve Vanzetti; Amerika’da İki İtalyan Bir Hukuk Cinayeti”, Çev: Emrah Cilasun, Tekin Yayınevi)

***

Sacco radikal görüşlü ve asker kaçağı biri olarak yarım yamalak İngilizcesiyle “Amerikan rüyası”nın en kutsal kavramlarını sarsma cüreti göstermişti. Bundan büyük suç olamazdı. Bu cüret egemenleri daha da öfkelendirir.

Vanzetti de ölümle cezalandırılırken son konuşmasında benzer bir cüretle konuşur ve şöyle der: “Haklı olduğumdan o kadar eminim ki, sizin beni iki kez öldürme şansınız olsa ve ben iki kez dünyaya gelebilsem, şu ana kadar yaptıklarımı tekrar yapmak için bir daha yaşamak isterdim. Ahlak kurallarının ve resmi kuralların onayladığı ve kutsadığı, insanın insan tarafından sömürülmesi ve baskı altına alınması suçunu ortadan kaldırmak için mücadele ettiğim için suçsuzum.”

Ölümlerinin üzerinden tam elli yıl geçtikten sonra, 1977’de Massachusetts Valisi, bu “İki aşağılık” İtalyan göçmenin suçsuz olduğunu açıklar. Boston’da idam edilen iki İtalyan anarşist göçmen işçinin cesareti ve mücadelesi çok şey söylüyor.

boston-da-iki-anarsist-913588-1.