Ressam Rene Magritte, oldukça “gerçek” görünen bir pipo resmi çizer ve altına Fransızca “Bu bir pipo değildir” yazar. Bu resim ve çağrıştırdıkları üzerine sayısız yorum yapılmış, yazı yazılmıştır. Benim bu resim ve ilgili tartışmalardan anladığım; kelimeler ve dış dünyaya yansıtılan imgeler, anlatmak istediklerini ve işaret ettiklerini hiçbir zaman tam olarak kapsayamazlar. Başlıktaki “gerekçe” YSK’nin 6 […]

Ressam Rene Magritte, oldukça “gerçek” görünen bir pipo resmi çizer ve altına Fransızca “Bu bir pipo değildir” yazar. Bu resim ve çağrıştırdıkları üzerine sayısız yorum yapılmış, yazı yazılmıştır. Benim bu resim ve ilgili tartışmalardan anladığım; kelimeler ve dış dünyaya yansıtılan imgeler, anlatmak istediklerini ve işaret ettiklerini hiçbir zaman tam olarak kapsayamazlar.

Başlıktaki “gerekçe” YSK’nin 6 Mayıs tarihli iptal kararının, 16 gün sonlara yayınlanan gerekçesi olduğu açıkken “bu giriş de ne?” diyebilirsiniz. Şöyle ki; bir “şeye” sahip olması gereken asgari niteliklere sahip olmadığı halde, sahipmiş gibi yaklaşıp yorumlamaya çalışırsanız ona meşruiyet kazandırma riski ile karşı karşıya kalırsınız. Bu durum siyasete ilişkin ise daha vahim!

Gerekçeyle bağlantılandıracak olur isek; gerekçe için önce o hukuki metni oluşturacak yapının -olayımızda bu YSK oluyor- hukuken meşru olması gerekir. Sonra oradan çıkacak metnin “karar” niteliğinde olması gerekir ki, o “yazıya” bizler “gerekçe” muamelesi yapalım. (Anayasa hukukçusu Murat Sevinç gerekçenin “haklılaştırmaya” çalıştığı “kısa kararın” yazıldığı 6 Mayıs tarihinde Diken’de “Bu Bir Karar Falan Değil” başlıklı bir yazı yazmıştı.) Özetle, “karar” olmayan bir metni gerekçelendirmek için yazılan bir yazı hukuki anlamda “gerekçe” muamelesi görmeyi hak eder mi?

Bu yazı üzerine, ancak doğru yere yerleştirilirse konuşulabilir. Aksi takdirde 23 Haziran’a kadar ikinci bir tartışma ve oyalamaya dönüşerek hem siyasi niteliğini, hem de rejimin neye dönüştüğünü gözlerden kaçırır. En önemlisi de bundan sonraki seçimler için YSK’ye riskini göze alarak her türlü hukuksuzluğu yapma açık çeki verilmiş olur. YSK yazısı değerlendirilirken tutarsızlıklara hukuktan kanıtlar getirmekle yetinmek, hele hele YSK üyelerinin hukuk bilmedikleri gibi bir yaklaşımla “pür” hukuki yaklaşmak bir diğer yanılgı. Asıl soru “hukuki bilgilerine rağmen niye böyle bir yazıyı gerekçe yaptılar?” olmalı. Bu soru yazıyı da doğru bağlama oturtur. 

Kuşkusuz hukuki tartışmalar çok yapılacak. YSK yazısı ince detayına kadar didiklenecek. Aradan henüz bir gün geçmişken zaten ipliği pazara çıktı.

Yazının gerekçe olmadığı ve hukuktan radikal bir şekilde koptuğunu kararın sadece 204. sayfasına bakarak anlayabiliriz: “…kanuna aykırı şekilde oluşturulan sandık kurullarının oluşumuna karşı 2 Mart 2019 tarihine kadar itiraz edilmediği ve bu listelerin kesinleştiği ileri sürülmekte ise de, sandık kurullarının kamu görevlisi olması gereken başkan ve üyelerinin listesinin talepte bulunmalarına karşın, siyasi partilere verilmediği dikkate alındığında…” bu tespit her şeyden önce 298 sayılı yasanın 23/8. maddesini yok saymaktır. Bu maddeye göre kamu görevlilerinden oluşan başkan ve üyelerin tespit edildiği kura/ad çekme işlemi “seçim kurulu huzurunda” yapılır. Seçim kurullarında partilerin temsilcileri vardır. Bu işleme dair tutanağın altını da imzalarlar. Yani partiler sandık kurullarında kimlerin olduğunu seçim kurulundaki üyeleri aracılığı ile öğrenirler. Yoksa bu işleme dair itiraz ve kesinleşme tarif edilmezdi.

Yine yazının 203. sayfasındaki “Seçim hukuku esasen bir şekil hukukudur. Seçim hukukunda kanun hükümlerine sıkı sıkıya bağlılık esastır. Özellikle seçimle ilgili kurulların oluşumunda kanunun emredici hükümlerine uyulması seçim hukukunun temel ilkelerinden birisidir” yorumuyla çelişmektedir. Madem “şekli hukuk” sandık kurullarının kesinleşmesi maddesini ne yapacaksınız? İmzasız seçime hiç girmeyelim!

O zaman bu yazıyı, tüm hukuki ve siyasi zemini oluşturan rejimin niteliği ve siyasi boyutu ile tartışmak daha verimli olacaktır. Hukuki gerekçeler siyasi argümanlara dönüştüğü ölçüde anlamlı olacaktır. 

Hukuki anlamda bir gerekçe olmamakla birlikte bu metin, seçimin ertesi günü Erdoğan ve Bahçeli’nin seçimin yenilenmesi gerektiğine dair verdikleri “siyasi kararın gerekçesidir!” Hukuki tartışma o gün bitmişti. O nedenle YSK “bavuldaki” gerekçeyi yapıştırıp geçmiştir!

Bu yazıya gerekçe muamelesi yapmak resimdeki pipoyla tütün içmeye çalışmaya benzer ki, beyhude bir çabadır! Hukuktan bu kadar radikal kopan iktidara karşı “Yenikapı ruhuyla” değil, Gezi ve Adalet Yürüyüşü ruhuyla cevap verilebilir.