Erdoğan yakınlarda “halkımız seçimlerden yorgun düştü” demişti. Şimdi aynı Erdoğan İstanbul’un 39 ilçesinde miting yapıp yine “CHP çöptür, çamurdur” diyecek. İktidarın emrindeki medya o mitingleri tüm Türkiye’ye canlı verecek. Böylece 23 Haziran’ı kendisi için referanduma, rejim için 16 Nisan’ın ikinci raunduna dönüştürecek. Halbuki Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak İmamoğlu’nun karşısına ikinci kez çıkması sonuçtan bağımsız bir yenilgidir. […]

Erdoğan yakınlarda “halkımız seçimlerden yorgun düştü” demişti. Şimdi aynı Erdoğan İstanbul’un 39 ilçesinde miting yapıp yine “CHP çöptür, çamurdur” diyecek. İktidarın emrindeki medya o mitingleri tüm Türkiye’ye canlı verecek. Böylece 23 Haziran’ı kendisi için referanduma, rejim için 16 Nisan’ın ikinci raunduna dönüştürecek. Halbuki Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak İmamoğlu’nun karşısına ikinci kez çıkması sonuçtan bağımsız bir yenilgidir. Bu yenilgi aynı zamanda tek adam rejiminin başarısızlığının, sistemin işlemediğinin de göstergesidir.

23 Haziran’ın bir İstanbul seçimi olmadığı hepimizin malumu. Önümüzdeki günlerde imar, konut, ulaşım ya da çevre sorunları konuşulmayacak. Kimse adayların şehre ilişkin projelerini merak etmiyor. Söylenecek olan zaten 31 Mart öncesinde fazlasıyla söylendi. Üstelik İmamoğlu mazbatasını aldıktan sonra ilk icraatlarıyla kenti nasıl yöneteceğinin ipuçlarını da verdi. O ilk adımlar yalnızca İstanbullunun değil “başka bir Türkiye mümkün” diyenlerin yüzünü güldürmeye yetmişti bile.

O zaman 23 Haziran neyin seçimi? Cevabı kestirmeden söyleyelim sandığın hakiki manasının yok edilmesine, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, oligarşiye, çetelere teslim olunup olunmayacağının seçimi. O nedenle mühür bu sefer çok ağır; o ağırlığı ancak vicdanı temiz, aklı selim sahibi, politik basireti olan eller doğru yere basabilir. Eğer bu ülkede yaşama kararlılığımızı koruyorsak özgür, eşit, demokratik bir toplum özlemini kuranların hiç de az olmadığına inanmak durumundayız.

Ancak inanmak tek başına yeterli değil. 23 Haziran’a giden yolda öfkeli ama umutlu, kırgın ama “mücadelede ben de varım” diyen milyonlarca yurttaşı seçimi de aşan ortak bir politik hedef etrafında örgütlemek gerekli. Süreçte sorumluluk almak isteyen herkes kendine bir adres bulabilmeli. O adres tıpkı Haziran direnişlerinde, Hayır kampanyasında, Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi tüm renkleriyle politik bir gövdeye dönüşebilmenin imkânını sunmalı. Ancak bu şekilde gerçekçi bir siyasi kampanya yürütülebilir. Karamsarlığa düşmekten ya da umut tacirlerinin peşine takılmaktan kurtulunabilir.

İktidar bloku nasıl bir seçim stratejisi izleyecek bilmiyoruz ancak seçenekleri çok değil. Seçimin yenilenmesi için yapılan darbeyi meşrulaştıracak bir argüman bulamadıkları gibi iktidar tabanına hitap eden siyasi aktörleri de ikna edemediler. Bu noktadan sonra sandığa gitmeyen AKP’li seçmene havuç ya da sopayla oy verdirtmeye kalkmak seçimi kazanmaya şüphesiz yetmeyecek. MHP’nin İstanbul’a “karargâh” kurması da Yıldırım’a oy vermeyen MHP’li seçmenin fikrini değiştirmeyecek. Öyleyse AKP-MHP’nin İstanbul kuşatmasının anlamı nedir? Hedef sokağı tutarak 23 Haziran akşamına yönelik bir tertip hazırlamak mıdır? Bu ve benzeri soruların cevabını çok geçmeden öğreneceğiz. Yine de peşinen söyleyelim YSK marifetiyle yinelenen seçimin yine YSK eliyle ve “sokak kutlamalarıyla” iktidar blokuna teslim edilmesi ihtimaline karşı hazırlıklı olmak şart.

Muhalefetin bu süreçte dikkat etmesi gereken başka bir nokta daha var. İmamoğlu artık sadece CHP’nin adayı değil İstanbul’un ortak adayı olduğuna göre Saray’ın adayına karşı halkın adayı etrafında toplanmanın gereği yapılmalıdır. Kürt seçmen üzerinden gerçek dışı senaryolar üreten, komplo teorileriyle seçmenin aklını karıştırmak isteyenlerin doğrudan ya da dolaylı olarak Saray’a çalıştığını söylemekten kaçınmayalım.

Seçilmiş belediye başkanlarına mazbatasını vermeyen, Dersim’de görüldüğü üzere meclis üyelerinin KHK’lı olduğu gerekçesiyle mazbatasını iptal ettirten iktidar blokunun İstanbul’da ne yapıyorsa Diyarbakır’da, Dersim’de de onu yaptığını görelim. Demirtaş’ı rehin tutanların dün Akşener’i tehdit ettiğini, bugün Kılıçdaroğlu’na “dokunulmazlığına mı güveniyorsun” dediğini kenara not edelim. Mümkün olan en geniş birliktelik ile halkın oyuna ve geleceğine sahip çıkalım.