2023 seçimleri sonrasında kazananlar için de kaybedenler için de hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını ileri sürmüştük. Taşların yerinden oynaması kaçınılmazdı, öyle de oldu. Hâlihazırda tüm güçler kendilerine yeni pozisyonlar ve stratejiler arıyor. 

AKP’nin Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirerek verdiği “restorasyon yapılacaksa onu da biz yaparız” mesajı, ortakları tarafından şimdilik temkinli ve fakat şüpheyle karşılanıyor. MHP’liler çok konuşmuyor ancak partilerinin seçimlerden AKP’ye nazaran daha az kayıpla çıkmış olması, bürokrasideki yeni dizilimde daha iştahlı olacakları ihtimalini kuvvetlendiriyor.

*** 

Seçime kendi logosuyla girip 5 milletvekili çıkaran Yeniden Refah ise ittifakta kendini “stratejik” bir mevkiye yerleşmiş gibi hissediyor. Fatih Erbakan’ın, ayağının tozuyla iktidar cenahında en çok açıklama yapan liderlerin başında gelmesi bundan. Erbakan kâh muhalefetteki Millî Görüş kökenlileri eleştiriyor, kâh eğitimden sosyal yaşamın diğer birçok veçhesine uzanan İslamcı uygulamalar öneriyor. Önümüzdeki günlerde Hüda-Parlılar bir yandan, Yeniden Refahlılar bir yandan, AKP-MHP’yi özgürlükleri daha da boğan gerici adımlar atması konusunda sıkıştıracak. Meclis muhalefetinin kendi derdine düşmüş olması da ÇEDES benzeri projelerin peşi sıra gündeme getirilmesi için mümbit bir ortam sağlıyor. 

***

Muhalefet cenahındaki alt üst oluş, CHP’deki liderlik ve “değişim” tartışmalarının gölgesinde kalıyordu ki Akşener’in partisinin 3. Olağan Kurultay’ında yaptığı konuşmayla turpun büyüğünün heybede olduğunu dosta düşmana gösterdi. Türkiye’nin yakın tarihinde herhalde hiçbir genel başkan, parti kurultayında yol arkadaşlarına yönelik bu denli ağır ithamlarda bulunmamıştı. Akşener şöyle dedi: “Hiçbir düşmanımın, rakibimin benimle ilgili asla iddia etmedikleri, söylemedikleri pis iftiralara şahit oldum. Ama affetmeyeceğim. Vallahi affetmeyeceğim! Bana iki şey bu ülkede söylenemedi. Kendi arkadaşlarım söyledi!”. Sonrasında da hiçbir çıkar gözetmeden siyaset yaptığını ancak partililerin makam ve mevki kavgasına kendilerini kaptırdığını ileri sürdü. Akşener’i dinleyenler, İyi Parti’deki sorunun tahminlerden daha büyük olduğunu düşünmekten kendini alıkoyamadı.  

İyi Parti’de ideolojik çizgi belirleme ve örgütsel yapıyı inşa etme başlıklarında rayına oturmamış çok şey var. Seçim öncesinde emarelerini gördüğümüz ve Akşener’in masadan kalkması ile geri dönmesi esnasında yaşanan krizler 14-28 Mayıs sürecinde derinleşti. Kılıçdaroğlu’na destek konusunda kimi İyi Partili siyasetçilerin tavrı ve kendi seçmenini ikna etmekten uzak durma hali, CHP örgütlerinde ve tabanında 2019 yerel seçimlerinden bu yana bir ahenk tutturulduğu düşünülen İyi Parti’ye karşı bir güvensizlik hissinin doğmasına yol açtı. 

***

Akşener’in Kurultay konuşması CHP tabanındaki soru işaretlerinin aşılmasına yardımcı olmadığı gibi zihinlerde yeni soruların oluşmasına hizmet etti. Akşener’in “CHP’den 15 milletvekili istemek hayatımın en büyük pişmanlığıdır” demeci ve bunu Ömer Seyfettin’in meşhur Diyet hikâyesine benzetmesi, en az 3 Mart’ta masadan kalkarken sarf edilen sözler kadar ağırdı. Diyet’te malum Koca Ali, Hacı Kasap’ın kendisine “kolunun diyetini ben verdim, yoksa çolak kalacaktın” demesini sindiremez ve kolunu satırla kesip “al şu diyetini verdiğin şeyi” diye haykırarak fırlatır. Akşener belli ki Kılıçdaroğlu’nun adaylığını son kertede kabul etme durumunda kalarak diyetini ödediğini düşünüyor. “15 milletvekili almak bize kuyruk siyasetine mal oldu” sözü özeleştiri olduğu kadar CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na arka çıkan ittifak bileşenlerine yönelik bir itham. 

İyi Partililerin Saadet’in, Deva’nın ve Gelecek’in pragmatik nedenlerle Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklediklerini, bu partilerin CHP tarafından masaya çağrılmalarının da zaten adaylık hedefine dönük gerçekleştiğini varsaydıkları sır değil. Akşener’in kurultay konuşması kendi kanaatinin bu varsayımla çok da çelişmediğini kanıtladı. İttifakın İyi Parti’yi büyütmediğini aksine parti içindeki fay hatlarını tetiklediği tezi artık daha güçlü. Hal böyleyken Millet İttifakı’nın mevcut haliyle devam etmesi, yerel seçimlerde yan yana durması kolay değil. 

Akşener partide ipleri daha sıkı tutmak, gücünü yalnız yürüyerek kanıtlamak peşinde. Seçimlerden sonra “gerekirse 16’lı masa kuracağım” diyen Kılıçdaroğlu ise siyasi mühendislikle yola devam arzusunda. Hâlbuki maharet tek yürümek ya da masa üstüne masa kurmak değil. Yeni dönemin mücadele hattını, denenmiş formülleri aşan ve toplumsal tabandaki direnç kanallarını birbirleriyle birleştirmeye cesaret eden bir perspektifle örmek asıl maharet. Aksi halde müsamere tadında siyasetsiz bir kayıkçı kavgası izler dururuz.