Siz bu satırları okurken Cumhuriyet gazetesinin tutuklu yöneticileri ve yazarlarının davası için Çağlayan’da olacağız. Bu davanın bir basın özgürlüğü davasının çok ötesine geçtiğini, demokrasi ve cumhuriyet savunucuları için tarihi bir sınava dönüştüğünü vurgulayarak söze başlayalım. Sonrasında da ülke olarak geldiğimiz noktayı özetlemeye çalışalım.

1- Hak, hukuk, adalet sloganı, kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet sloganı ile birlikte anlamlıdır. Hürriyet fikri ve adalet arasındaki ilişki yeniden kurulmadıkça cumhuriyeti ve laikliği kazanmak mümkün değildir. Mecliste muhalefetin susturulmasına karşı direnç ancak “işleyen meclisin” görmediklerini görmek, duymadıklarını duymak ve endişeli kitleleri politikleştirmekten geçer.

2- 15 Temmuz’u yeni rejimin birinci yılı olarak kutlama projesinin toplumun en az yarısı tarafından kabul görmemesi hem iktidar blokuna hem de muhalefete bir mesajdır. “Metal yorgunluğu” denilen şey yalnızca AKP kadrolarını değil seçmenini de sarmıştır. Kabine değişikliği, iktidar blokundaki kozmetik müdahalelerin tabanda hiçbir karşılığı olmadığını göstermiştir. O nedenle “taze kan”, “yeni heyecan” gibi başlıklar masada üretilip sahada çöpe atılan ifadelerden ibarettir. Tüm bu gösteriden çıkan yegâne sonuç şudur: “AKP’de Erdoğan dışında kimse vazgeçilmez değildir.”

3- Saray yönetimi en ağır hasarı yeni nesillere vermeyi sürdürmektedir. Laik ve bilimsel eğitimi yok etme projesi bugün itibari ile son aşamasına girmiştir. İslamcılığın dünyaya bakışı “yumuşatılarak” tüm eğitim öğretim programına yedirilmiştir. Yurtseverlik kavramının cihat ile “ikamesi”, Aleviliğin dini bir yoruma indirgenmesi, laikliğin ise adeta teferruat muamelesi görmesi bundandır. İslamcı önyargılar, cumhuriyetin ve demokrasinin temel kavramları ve perspektifinin yerine geçmektedir. MEB, Diyanet İşleri ve tarikatlar arasındaki “işbirliği”, yeni rejimin devlet kontrolünde İslamcı yurttaş yetiştirme projesinin mekanik bir uzantısıdır ve buzdağının sadece görünen kısmıdır.

4- Türkiye Cumhuriyeti’nde bir valinin makamına tekbirle oturtulması “devlet adabına” aykırılığı tescillediği için değil cemaatlerin ve tarikatların elde ettiği gücü ifşa etmesi nedeniyle önemlidir. Ülke cemaatler arası güç mücadelesinin sonucunda parsel parsel paylaşılmaktadır. Bu paylaşım savaşı yeni çatışmalara gebedir.

5- Referandum öncesinde Batı ile gerginlikten “evet” devşirme ve mülteci şantajı üzerinden AB nezdinde dokunulmazlık elde etme hamlesi 16 Nisan sonrasında ters tepmiştir. Almanya ile derinleşen kriz bunun göstergelerinden biridir ve sorun, iki ülke arasındaki siyasi sürtüşmeye indirgenemeyecek kadar geniş kapsamlıdır. Dışişleri bürokrasisi Saray’dan özerk davranma kapasitesini kaybettiğinden Batıyla istikrarlı bir ilişki kurma zemini de kaybolmuştur. İlişkilerin çıkmaza girmesi, Avrupa’nın yıllardır süren çifte standardını gören ama bir uygarlık projesi olarak Batılı değerlere sahip çıkan endişelendirmektedir. Fakat gelinen noktada Türkiye’deki demokratların, cumhuriyetçilerin, sosyalistlerin kendi özgüçlerine güvenmek dışında seçeneği yoktur.

6- İktidarın kendi tabanını tahkim etmek için kullandığı dil ve lümpenleşen aktörlere tanıdığı manevra alanı saldırıları tetiklemektedir. Önceleri bir araya gelmesi mümkün olan farklı düşüncelerden insanların ortaklaşma imkânları yok olmasa bile çok azalmıştır. Sokağı yalnızca iktidarın ve yandaşların hakkı olarak gören zihniyet, yalnızca yaşam tarzına değil seküler ve gayrimüslim kesimin var olma şartlarına da hücum etmektedir. Mescid-i Aksa olayı bahanesiyle sinagoglara saldıran BBP’liler örneğinde olduğu gibi bu kitlenin sağdaki izdüşümü oldukça geniştir.

7- Maltepe mitingi sonrası gözler CHP’ye çevrilmiştir. Kılıçdaroğlu’nun sıraladığı ve yüz binlerce insanın el kaldırarak onayladığı on madde hala oradadır. Hatırlarsınız CHP’nin 2016 sonbaharında yayınladığı bildiri iktidara önemli bir ihtardı. Bildiride dikkat çekilen noktalar o kadar isabetliydi ki iktidar kanadı hemen suç duyurusunda bulunmuştu. Sonrasında metinde tehlike olarak sayılan her başlık misliyle gerçekleşti fakat ana muhalefet partisi harekete geçmek için gereğinden çok bekledi. Adalet yürüyüşü sonrasında kesinlikle aynı hataya düşmemek gerekir. Zira saldırı devam ediyor. CHP’nin politik mücadele hattını süreklileştirme ve canlı tutma konusunda kendinden daha solda olan güçlerle iletişim halinde olması elzemdir.


8- Direnişi tabanda örgütlemek politik bir tercih değil gereklilik olduğuna göre şu ayrımı yapmak gerekir. Dayanışmak ile direnmek aynı şey değildir. Direnmek, iktidarın saldırısını göğüslemenin ötesine geçip onu zulmedemeyecek kadar geriletmektir. Örgütlü siyasetin asıl görevi böyle bir direnişi mümkün kılmaktır. Süreklileştirilmiş olağanüstü hal rejiminde Adalet Yürüyüşü örneğinde olduğu gibi sözü belli, çeperi geniş fakat politik tutarlılıktan uzaklaşmayan eylem biçimleri düşünülürken bir yandan da -yerel seçimler dahil- net hedefler konmalıdır.