İktidar bloku, Erdoğan-Bahçeli görüşmeleri neticesinde seçim takvimini, CB seçiminin ikinci tura kalacağı hesabıyla öne çekti. Muhalefetin birden çok adayla CB seçimine girdiği bir durumda ikinci tur ihtimali çok yüksek. İktidarın hem 6’lı masaya hem de HDP’ye yönelik tüm hamlelerinde bir süredir seçimi ikinci tura bıraktırma motivasyonu ön planda. Erdoğan, Cumhur İttifakı’nın muhalefetten daha çok vekil çıkarması ya da muhalefetin parlamentoda açık ara bir üstünlük elde edememesi halinde, ikinci turda ipi göğüsleyeceğini düşünüyor. Bunun öncelikli şartlarından biri Cumhur İttifakı’nın çıkarabileceği maksimum milletvekiline ulaşabilmesi. AKP-MHP ve BBP’nin bu kapasitesi kalmadığından gözler çevre-çepere çevrildi. Hüda-Par ile yürütülen görüşmeleri bu çerçevede düşünebiliriz. Bahçeli’nin icazetiyle sürdürülen ittifak görüşmeleriyle umulan Diyarbakır ve Batman gibi illerde birkaç milletvekili fazla çıkarabilmek.

***

Son günlerde iktidarın seçim hesaplarını bozan iki somut gelişme yaşandı. Bunlardan ilki, İmamoğlu’na yönelik operasyonun sarpa sarmasıydı. İktidar, İmamoğlu ve İBB hamlesinin 6’lı masayı böleceğini ve muhalefetin gardını düşüreceğini varsaymıştı. Başlangıçta bu yönde emareler de yok değildi. Ancak 6’lı masa, toplumsal muhalefetin de katkısıyla İmamoğlu meselesinin yalnızca İstanbul’un değil 2023 seçimlerinin asli bir unsuru olduğunu idrak ederek hızla toparlandı. İmamoğlu peşi sıra basın açıklamalarıyla cepheyi genişleteceğini ilân etti, 6’lı masanın liderleri de yüksek perdeden aynı mesajı verdi. Böylece iktidarın ateşlediği silah ters tepmiş oldu.

İktidar içinde ‘İBB’ye derhal kayyım atayalım’ diyen kanat şimdilik frene basıyor gibi görünüyor. Yargı kararının kesinleşmesini bekleme tavrı ağır basıyor. Seçimi alırsak zaten muhalefetin belediyelerine çökeriz diyenler bu bekle-gör tavrını destekliyor. Ancak iktidar içi dengelere bağlı olarak bu durum yeniden ve hızla değişebilir.

Çarşıyı karıştıran bir diğer gelişme Sinan Ateş suikastı oldu. Geçtiğimiz cumartesi Berkant Gültekin BirGün’de suikast hakkında yaşanan gelişmeleri baştan sona ayrıntılı bir biçimde aktardı. Bu cinayetin “ülkücüler arası bir çatışma” olmaktan çıktığını, doğrudan iktidarın merkezini ilgilendiren bir meseleye dönüştüğü aşikâr. Suikast, AKP ve MHP arasında bir krize henüz yol açmasa da iktidar blokunun zaten kırılgan olan iç dengesinin bu olayla iyiden iyiye bozulduğunu söyleyebiliriz.

MHP’ye verilen açık çekin ve Soylu - MHP ilişkilerinin AKP’ye maliyeti başta olmak üzere, bugüne dek halının altına süpürülen birçok konu başlığı seçim arifesinde Erdoğan’ı zorluyor. Peker’in konuşturulmamasıyla kapatıldığı düşünülen defter orta yerinden açılıyor. Cinayet sonrasında yaşanan gelişmeler neticesinde Bakanlık kadroları arasındaki restleşmeler, emniyet ve istihbarat birimleri içindeki çatlaklar daha net bir hal alıyor.

***

Düzen muhalefetinin bu çatlakların üzerine gitme iradesi yeteri kadar güçlü değil. Bunun bir göstergesi Akşener’in ailesi istemedi diyerek Ateş suikastı hakkında Meclis’te önerge verilmesinden imtina etmesi; bir diğer göstergesi Kılıçdaroğlu’nun Bahçeli’ye seslenerek “yanında mafyacılık oynayan çocukları teslim etmesini” istemesi. Zira mesele ne “mafyacılık oynama”ya indirgenebilir, ne de çözüm ailenin isteğine saygı gerekçesiyle Meclis’te geri durmakla bulunabilir. Toplumsal muhalefet yalnızca Ateş cinayetini değil ama bunun arkasındaki ‘mekanizma’yı hedef alarak, siyaset-mafya düzeniyle hesaplaşma talebini iktidarı değiştirme talebiyle birleştirmeli.

Şu son dönemeçten çıkarılacak bazı tespitler var. 1-Düzen muhalefeti yan yana durduğunda iktidarın hamlelerini boşa düşürme imkanını yakalıyor. Birbiriyle koltuk, makam kavgasına giriştiğinde hamle üstünlüğü ışık hızıyla iktidara geçiyor. 2-Ateş suikastının da gösterdiği gibi iktidar bloku kucağında ne zaman patlayacağı belli olmayan “dinamitler” taşıyor. Bunlar kimi zaman muhalefeti hedef alıyor kimi zaman elde patlıyor. 3-Düzen muhalefeti kendine devlet düzenini restore etme hedefini biçtiğinden halkı ilgilendiren esaslı sorunlar yerine devlet krizinin semptomlarıyla uğraşıyor. 4-Düzen muhalefeti, tek adam rejimini değiştirme çabasıyla kendi içindeki uyumu sürdürme arasındaki gerilimi siyasetle değil prosedürler, raporlar, liderler arası taahhütlerle aşmayı deniyor. 5-Hal böyle olunca en ufak gerilimde parti örgütlerinin ve halkın morali düşüyor.

Söz konusu handikaplardan uzak -ama başka handikapları- olan sosyalist solun “çarşının karışmış olmasını” bir tehdit değil bir imkân olarak görmesi; daha cesur, daha güçlü bir biçimde siyaset-mafya-tarikat ilişkilerine cepheden muhalefet ederek, geçim sorunuyla rejim sorununu birleştirmesi gerekiyor.