Haziran sonunda TBMM Başkanlığı'na sunulan Çay Kanunu Teklifi henüz ne görüşüldü ne geri çekildi. Temel geçim kaynağı çay olan Doğu Karadeniz bölgesinde üreticiler teklife karşı çıkmış, hem bölge hem de üreticiler için bir yıkım getireceği gerekçesiyle geri çekilmesini talep etmişlerdi. Yeni bir teklifin üreticilerin katılımıyla oluşturulması gerektiğini ifade etmişlerdi. “Vahşi”, “tehlikeli”, “ölüm fermanı”, “patronların kanunu” olarak nitelendirilen teklifin gündeme alınmamasında şüphesiz ki çay üreticilerinin ve üretici örgütlerinin, toplumun verdiği tepkiler etkili oldu.


Öte yandan, meclis nezdinde herhangi bir adım atılmasa da teklifin üretim süreçleri üzerinde spekülatif bir etki yarattığı da ifade ediliyor. Belirsizliğin süreci şirketler lehine büken bir etki yaratmasını engellemek için geri çekilmesi ve üreticilerin katılımıyla yeniden düzenlenmesine yönelik mücadelenin sürmesi önemini koruyor. Aynı sebeple Çay Kanunu Teklifi’nin nelere gebe olduğunu hatırlatmak da önemini koruyor.

***
Bunu yaparken Teklif’in anımsattığı tütünde ve Soma’da yaşanan dönüşüm sürecine bakmak anlamlı olabilir. Tütün 1984'te TEKEL'e sigara ithalatı için izin verilmesiyle özelleştirme saldırısından payını alan ilk ürün oldu. Bu tarihten itibaren şirketler tarafından sömürüldü. 2002'de meclisten geçirilerek daha sonra özelleştirilecek olan TEKEL'e piyasadan el çektiren Tütün Yasası ile birlikte tütün üretimi, sözleşmeli üretim dayatmasıyla çokuluslu şirketlerin hakimiyetine girdi. Neticede tütün üreticileri maliyetlerini karşılayamaz noktaya gelerek ya üretimi bıraktı ya da emek gücünü kiralamak zorunda kaldı.

Coşku Çelik'in Praksis Dergisi’nde yayınlanan “Kırsal Dönüşüm ve Metalaşan Yaşamlar: Soma Havzasında İşçileşme Süreçleri ve Sınıf İlişkileri” başlıklı yazısı bu sürecin Soma havzasında ortaya çıkardığı dönüşüme ışık tutuyor. TEKEL’in kota uygulaması ve özelleştirilmesi ile bölgenin maden yatırımlarına açılması, madencilikte yaşanan özelleştirmeler gibi süreçlerin kırsalı, emek biçimleri ve yaşamıyla birlikte nasıl dönüştürdüğünü irdeliyor. Bu açıdan bugünkü haliyle üreticiler iradesizleştiren Çay Kanunu Teklifi’nin gerek üreticiler gerekse de bölgesel ve kültürel olarak barındırdığı risklere dair ipuçları sunan bir nitelik taşıyor.

***

Çelik, çoğunluğu tütün üreten ailelerin işçileşmesine neden olan Soma’daki kırsal dönüşümü, tarımda kapitalist ilişkilerin baskın hale gelmesi ve kömür üretiminin özel şirketlere devri ile bununla ilişkili bir biçimde madencilik faaliyetlerindeki dönüşümde temellendiriyor. Neoliberal birikim süreçlerinin bir uzantısı olarak doğal müştereklerin sermaye taarruzuna maruz kalmasının küçük üreticileri piyasalara nasıl tabi kıldığını gösteriyor. Sürecin çoğunlukla küçük köylünün tarımda veya tarım dışında işçileşmesine neden olduğunu ortaya koyuyor. Elbette bu dönüşümün yalnızca çay için değil amansızca madenciliğe açılan tüm bölgeler için de uyarı olarak düşünülmesi gerekiyor.

Karadeniz’in birçok yerini tehdit eden enerji ve maden yatırımlarıyla birlikte düşünüldüğünde Çay Kanunu Teklifi’nin bölgede benzer bir dönüşüme yol açması son derece olası. Teklif, vaat edildiği gibi kalite artırmayacak. 1984’te devlet tekeli kaldırılarak çay alımı, işlenmesi ve satışı yerli ve yabancı sermayeye açıldığında da çayda kalitenin artacağı vaat ediliyordu. Tüm bunlar açıkça teklifin geçmesi halinde kaliteden ziyade üretimde ve bölgede sermaye hakimiyetinin artacağını gösteriyor.

***

Nitekim sözleşmeli üretim şirketlerin tarımsal üretim üzerindeki kontrolünün güvencesini oluşturuyor. Tümüyle piyasaya entegre ve girdiden itibaren şirket karı odaklı bir üretim planlamasıyla tarımsal üretimi düzenleyen yapısal dönüşümlerin en önemli aracını oluşturuyor. Tarımda piyasayı destekleyecek modellerin ülkeyi getirdiği durum ortadayken AKP bir kez daha krizin faturasını en ağır biçimde ödeyen emekçilerin, çiftçiler, küçük üreticilerin ihtiyacına kulak tıkayarak sömürünün derinleşmesine kapı aralıyor.