Türkiye, uzun süredir artan ekonomik zorluklar ve sosyal adaletsizliklerle boğuşuyor. Yaşam maliyeti dramatik bir şekilde artıyor, açlık sınırı 16 bin 793 TL, yoksulluk sınırı ise 54 bin 700 TL’ye ulaşmış durumda. Bu tabloda seçim sonuçları, faturası açlık, hukuksuzluk, yoksulluk olarak halka kesilen bu gidişatın, seçmenlerin tercihlerini belirgin bir şekilde etkilediğini gösteriyor. Halk hem ekonomik baskılar hem de politik baskılar altında tercihlerini yaparken, bu zorlu şartlar altında bile demokratik iradesini ortaya koydu.

Halkın siyasi süreçlere olan ilgisi ve genel memnuniyet seviyesi hakkında önemli ipuçları veren seçimlerdeki katılım oranları, seçim sonuçlarının değerlendirilmesinde önemli bir faktör. Örneğin 2019 yerel seçimlerinde Türkiye genelindeki katılım oranı yüzde 84 iken bu kez katılımın yüzde 78,11 olarak gerçekleştiğini görüyoruz. Bu bakımdan düşük katılım oranı, halkın siyasetten uzaklaştığını, siyasi süreçlere olan güvenin azaldığını veya seçimlere karşı genel bir kayıtsızlığın olduğunu gösteren bir nitelik taşıyor.

∗∗∗

Tam da bu noktada demokratik süreçlere olan inancın azaldığı bir uğrakta, AKP’nin böylesi önemli bir ölçüde geriletilmiş olması ise umutsuzluğa kapılan binlerce insan için mücadele inancını pekiştirmesi bakımından, ortaya çıkan en anlamlı sonuçlardan biri. Bununla birlikte AKP’nin oy sayısının yaklaşık 4,2 milyon azalması da dikkat çeken bir diğer önemli sonuç. Keza AKP’den sonra en fazla oy kaybı yaşayan partiler, sırasıyla İYİ Parti ve MHP oldu ve bu kayıplar sırasıyla 1,7 milyon ve 1,1 milyon olarak gerçekleşti.

Bununla birlikte bir diğer anlamlı sonuç şüphesiz ki İstanbul’daki tablo. Önceki seçimlere göre CHP’nin elde ettiği ilçe kazanımları son derece dikkat çekici. İstanbul’da özellikle son birkaç yıldır derinleşen bir yoksulluktan ve açlıktan, barınma sorunundan ve tabii ki kentin muhafazakar ve rantsal dönüşümünden söz ediyoruz. AKP belediyelerin tüm bu alanlardaki karnesi ortada. Toplumun her birine ayrı ayrı tepkisi de kesilmiyordu. Üsküdar, Bayrampaşa, Beykoz, Beyoğlu, Bayrampaşa, Çatalca, Silivri, Çekmeköy, Eyüpsultan, Sancaktepe, Tuzla, Şile gibi ilçelerdeki değişim, bu türden farklı siyasi ve sosyal dinamiklerin bir yansıması olarak görülebilir.

∗∗∗

Bir diğer faktör, partilerin ve adayların, kamu kaynaklarının adil dağılımı ve şeffaflık konusundaki tutumlarının seçmen tercihlerini etkilemiş görünmesi... Adıyaman sonuçları bu tür durumlarda seçmenlerin tepkisinin siyasi sonuçlara nasıl yansıttığına dair bir örnek olarak okunabilir. Deprem konutları kurasında yaşananların şaibe, yıkılmış ve hasar görmüş evleri için çare arayan binlerce depremzedeye karşı büyük bir adaletsizlik olarak tepkiye neden olmuş görünüyor. Bu olay, kaynakların dağıtımında yaşanan adaletsizliklerin ve şeffaflık eksikliğinin de somut bir örneğini oluşturuyordu ve bu bağlamda sonuçlar bir itiraz ve talep olarak okunabilir. Yanı sıra, tarihsel olarak genellikle muhafazakar partilere yüksek destek veren Konya’nın bazı ilçelerinde CHP’nin kazanması tarım ve hayvancılık kaynaklı, yüksek girdi maliyetleri, düşük ürün fiyatları, yeterli destek ve teşviklerin sağlanmaması gibi sorunlara; Savaştepe, Soma, Kınık, Ermenek, Bergama gibi yerlerdeki değişim ise madencilerin yaşamlarını ve kentleri saran şirket hakimiyetine yönelen tepkiler olarak ifade buluyor.

Sol için ise hem zorluklarla dolu bir dönemi hem de umut verici bazı kazanımları barındıran bir süreç olarak değerlendirilebilir. AKP’nin geriletildiği seçim sonuçları, solun çabalarının önemli bir meyvesi olarak kabul edilebilir. Sonuç olarak, bu seçimler, ülke çapında siyasi atmosferin değişimine; seçmenlerin mevcut sorunlara çözüm bulabilecek alternatif siyasi aktörlere daha açık hale geldiğini gösteriyor. Kazanalın yerellerde ekonomik sorunların giderilmesi, toplumsal eşitliğin sağlanması ve demokrasinin güçlendirilmesi yönünde atılacak adımlar, Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek önemli faktörler olacak.