İstanbul’un kent yoksulluğu derinleşirken...
Seçimlerden bu yana siyaset ve ekonominin nasıl bir yönde ilerleyeceği konusunda tartışmalar sürüyor. Bu bağlamda yoksulluk sorunu gündemler arasında ciddiyetini koruyor. İstanbul’un bayramda artan kalabalığı içerisinde bir liseli gencin "İstanbul’da yaşıyorum ama hayatımda ilk defa Eminönü’ne geldim. Pahalı olduğu için biraz gezebiliyoruz" ifadesi kentsel yoksulluk sorununun aciliyetini bir kez daha hatırlattı.
Yoksulluk, maddi ve/veya sosyal kaynaklardan yoksun bırakılma durumu olarak sadece gelir seviyesiyle değil, aynı zamanda yaşam standartları, eğitim, sağlık hizmetlerine erişim, barınma koşulları, iş güvencesi gibi birçok faktörle de ilişkili çok boyutlu bir olgu. Ekonomik krizin yoksulluğu artırdığı koşullarda nüfusun en yoğun yaşadığı kent olan İstanbul’un ana gündemini oluşturması da sürpriz değil. Kent yoksulluğu, kentlerde yaşayanların karşılaştığı ekonomik, sosyal ve fiziksel zorlukları da kapsar. Bu zorluklar genellikle gelir yetersizliği, beslenme, barınma sorunları, sağlık hizmetlerine erişimde zorluklar, eğitimin kısıtlanması gibi alanlarda kendini gösterir.
∗∗∗
Günümüzde kent yoksulluğu, özellikle kira, gıda, ulaşım gibi temel ihtiyaçların maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle daha da belirginleşiyor. Öyle ki yüksek kira fiyatları, bugün sadece düşük gelirli ailelerin uygun konut bulma konusunda zorluk yaşamasına ve evsizlik riski altına girmesine neden olmakla kalmıyor. Toplumun geniş kesimlerini de etkiliyor, yerinden ederek yoksullaştırıyor. Yetersiz ulaşım olanaklarına sahip bölgelerde yaşayanların işe, okula veya sağlık hizmetlerine erişimde yaşadığı güçlükler de sağlıklı beslenmenin karşılanamaması gibi başka örnekler de kent yoksulluğunun kimi biçimlerini ifade ediyor.
İstanbul ölçeğinde düşünürken mevcut raporlara baktığımızda bu farklı biçimleri ve etkileri daha net görebiliriz. Örneğin Açık Alan Derneği Derin Yoksulluk Ağı’nın Mart 2024’te İstanbul Çekmeköy ve Sancaktepe ilçelerinde gerçekleştirdiği saha çalışmasının nitel sonuçları, kent yoksulluğunun çeşitli biçimlerini ve derinleşen etkilerini sadece ekonomik boyutunu değil, aynı zamanda eğitimsel, sosyal, toplumsal ve yerinden edilme gibi siyasal boyutlarıyla gösteriyor. Bu bağlamda özellikle çocukların daha derin deneyimlediği yoksulluk sorunu gıdadan, ayakkabı eksikliğine, okula devam etmemeye; temel ihtiyaçların karşılanamamasından sosyal ilişkilerdeki tahribatlara dek birçok durumu kapsıyor.
∗∗∗
Bu noktada, sosyal politikaların ve yerel yönetimlerin yoksulluğu azaltmadaki rolü de yadsınamaz. Nitekim kent lokantaları, ücretsiz ulaşım, herkesin eşit kullanımına açık kamusal alanların yaratılması gibi kamucu politikaların toplumun her geçen gün yoksullaşan, yoksulluğu derinleşen geniş kesimlerinin gündelik hayatında hayati bir rol oynuyor.
Elbette kent yoksulluğu geniş kapsamlı ve çok boyutlu bir sorun ve çözümü de daha kapsamlı ve esasen yapısal sorunları hedef alan dönüşümleri gerektiriyor. Eşitsizlikleri derinleştiren kapitalist sistemin bir sonucu olarak yoksulluğun yapısal bir sorun olduğunu ve bu sorunun sadece sosyal yardım programlarıyla değil, yapısal değişikliklerle ele alınması gerektiğini akılda tutarak kısa vadede özellikle mahallelerde çocukların eğitim alabileceği ve beslenme ihtiyaçlarını karşılayabileceği kamusal hizmetlerin sunulması, ücretsiz ulaşım gibi politikaların daimi biçimde hayata geçirilmesi gibi adımları atılabilir.
Bunlar, yapısal dönüşüme yönelik bir çabaya da zemin sunabilir. Yoksulluk giderek artarken, zenginler ile yoksullar arasındaki makasın gittikçe daha da açıldığı da ortada. Bu bakımdan önümüzdeki dönemin siyasal ve ekonomik olasılıklarını konuşurken İstanbul gibi ülke genelinde de bu en önemli gündem olan yoksulluğa verilecek yanıtların, bu doğrultudaki kent politikalarının artmasına yönelik bir talebi ifade etmenin önemi de artıyor. Yoksulların sömürüsüne dayanan bu sistemde sosyal refah programları da bu eşitsizlikleri gidermekte yetersiz kalırken eşitlikçi, demokratik ve kamucu bir dönüşümü savunan sol politikalar da yeni kamuoyunu bulacaktır.