Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Küresel Gıda Fiyat Endeksi’ne göre Mart ayında dünya gıda fiyatları yedi ay süren düşüşün ardından artış göstererek 118,3 seviyesine ulaştı. Bu durumun, bitkisel yağlar ile et ve süt ürünlerindeki fiyat artışlarından kaynaklandığı ifade ediliyor. Buna karşın yıllık bazda bakıldığında küresel olarak gıda fiyatlarının yüzde 7,7 gerilediği görünüyor. Küresel gıda fiyatları ile Türkiye arasındaki makas ise devam ediyor. Dünya genelinde enflasyon oranlarının azalmasına rağmen, Türkiye'de gıda enflasyonu sürekli bir artış gösteriyor. Yüzde 70lerin altına inmeyen bir oranla ülkenin adeta yeni normali haline gelen gıda enflasyonu Mart ayında yüzde 70,5 ile rekor bir seviyeye ulaştı.

∗∗∗

Her ne kadar gıda enflasyonu sıkça tartışılan bir toplumsal sorun olmayı sürdürse de çözüm noktasında bir adım atılmıyor. Aslında yanıt arandığını söylemek de mümkün görünmüyor. AKP iktidarı toplumsal sorunlara yanıt aramayı hepten bıraktı. Öte yandan madem ki seçim sonuçları da bu siyasete halkın yanıtıydı, öyleyse şimdi yeni yerel yönetimlerden bu sorunlara yanıt üretmesini beklemek gerekir.

Seçimlerden önce kırsal alan unutulmuş, tüm gözler kentlere, hatta daha ziyade İstanbul’a dönmüştü ve İstanbul’un adayları özelinde bir tartışma biçimi hakimdi. Seçim sonuçları bunu aşmayı gerektiren bir gerçeği ortaya çıkardı. Biz de yazmıştık, kırsal sürekli ayakta ama sesini duyuramıyor, geçinememekten şikâyetçi demiştik: “Tek işte çalışarak geçinemeyenler; gündüz fabrikada, iş çıkışı bağda bahçede; bugün kendi toprağını ekerken yarın başkasınınkinde işçileşenler, didinse de emeğinin karşılığını asla alamayanlar var” demiştik.

∗∗∗

Artık kırsal yaşam için yapılabileceklerin daha büyük bir ciddiyetle ele alınması gerekiyor. Geçiştirilecek konu olmadığı anlaşıldı. Yerel yönetimler de burada izleyici olmanın ötesine geçebilirler. Özellikle de solun kazandığı yerlerde, ister muhtarlık olsun ister belediye, her alanda dayanışmacı birikimlerin hayata geçirilmesi, örnekler yaratılması önem taşıyor. Bunlar ne gibi sorunları ele alabilir dersek, gıda enflasyonuyla başladık oradan devam edelim.

Gıda enflasyonu özelinde yanıt arayışı girdiden sofraya tüm aşamaları bir bütün olarak ele alarak dönüştürmeyi gerektiriyor. Bu çerçevede en çok işaret edilen sorunların başında üretim maliyetleri geliyor. Özellikle tarımsal üretimde kullanılan gübre, yem, ilaç gibi girdilerin fiyatlarında yaşanan yükselişler, üretim maliyetlerini doğrudan etkiliyor. Kur farkından kaynaklanan bu artışlar, bütünüyle ithal girdiye bağımlı olduğumuz için gıda enflasyonunu belirliyor.

Yerel yönetimler kendi yetki ve kapasitesi ölçeğinde, üreticilerin şirketlerden bağımsız üretim yapmasının koşullarını oluşturabilir. Örneğin kamu eliyle kompost gübre üretilebilir ve üreticilere ücretsiz gübre verilebilir. Üreticilerin toprak, su, tohum gibi üretim araçlarına ücretsiz erişim hakkını temin edebilir. Köylerin demokratikleşmesinin ilk adımı olarak tüzel kişiliklerinin geri alınması için adım atabilir, tüm köylerin kırsal mahalle statüsüyle sağlanan haklardan eşit faydalanmasını sağlayabilirler. Meralar ve otlaklar gibi köy ortak varlıklarının özelleştirilmesine izin vermeyip, tüm tarım arazilerinin yoğun emek ve ekosistem sömürüsüne dayalı madencilik ve enerji yatırımları için kullanılmasına karşı durabilirler. Geçimlik tarım yapanların borçlarını silebilir, yerel pazarlar açarak tüketici ile doğrudan temas kurabilir ve market zincirleri hakimiyetine alternatif ağlar organize edebilirler. Dahası, tarım alet ve makineleri gibi yüksek maliyetli ihtiyaçlar için kolektif mülkiyet biçiminde çözümler üretebilir, hasat imeceleri örgütleyebilir, büyük kentlerdeki tüketim kooperatiflerini alternatif bir pazar olarak devreye sokabilirler. Atlanmaması gereken bir diğer konu da kırsalı yaşanmaz hale getiren unsurların başında gelen eğitim, sağlık, kültür gibi alanlarda kamusal hizmet üretiminin eksikliği ve niteliksizliğine yanıt üretilmesi.

Bu bağlamda, gıda enflasyonuyla mücadele sadece yönetimsel bir mesele olarak değil, aynı zamanda dayanışmacı bir toplumun temellerini atma, toplumsal adalet ve eşitliği sağlama amacıyla da ele alınmalı. Girdi maliyetlerinden başlayarak, üretimden tüketime kadar olan süreci dönüştürücü, kolektif ve dayanışmacı yaklaşımların hayata geçirilmesi bu nedenle anlamlı olacaktır.