Günlerdir Çekmeköy halkı parkına, Fetihtepe halkı evine, mahallesine sahip çıkma mücadelesi veriyor. Çekmeköy’de Mehmet Durul Parkı bölgedeki tek deprem toplanma alanı, mahallelinin, kadınların, gençlerin, çocukların nefes alanı. Birilerinin rantı uğruna yapılaşmaya açılmak isteniyor. Park önünde gece gündüz nöbet tutuluyor, imzalar toplanıyor.

Fetihtepe’de kentsel dönüşüm adı altında yüzlerce çevik kuvvet zoruyla evlere zorla giriliyor, halkın elektrik, su ve doğalgazları kesiliyor. Yıllardır bin bir emekle var ettikleri evlerinden, mahallelerinden sürgün edilmek isteniyor. İstanbul’un göbeğinde devlet eliyle polis zoruyla suç işleniyor. Fetihtepe halkı forumlar, yürüyüşler düzenliyor. Her gün, her akşam asla vazgeçmeden.

Aydos ormanlarına millet bahçesi yapacağız, denilerek o güzelim yeşil alan yapılaşmaya açılıyor.

***

Memleket nasıl bir kuşatma altındaysa İstanbul da aynı kuşatmayı yaşıyor. Çekmeköy’de park alanının, Fetihtepe’de, Beykoz’da, Tozkoparan’da rant projelerine karşı evlerin, mahallenin, yaşam alanlarının, Aydos’ta ormanların, Söğütlüçeşme’de yeşil alanların, bir avuç kişinin rantı için yağmalanmasına karşı halk direniyor.

Liberallerin ürettiği yalanların son 20 yılda memlekete verdiği zararlar saymakla bitip tükenmiyor. Yaşanılan kötülükler, adaletsizlikler, haksızlıklar, hukuksuzluklar önünde kalkan oldular. Karşılığı da fazlasıyla verildi. Milyonlarca lira değerinde villalar, yazıları başına aldıkları binlerce liralar, ihaleler, ihale payları… Şimdi ise ne yazarlarsa ne söylerlerse bir karşılık bulmuyor. Herkes yoksullaşmayı, zamları, doğanın yağmalanmasını, bir gerçeği yaşıyor. O liberal tezler, yalanlar hızlı bir çöküşte. O yalanlardan biri de kapitalizm içerisinde ekoloji sorununun çözülebileceği yalanıydı. Kendileri de çok iyi biliyordu ki doğayı metalaştıran, emek, doğa ve kamu kaynaklarının sömürüsüne dayalı olan, doğayı sermaye birikiminin kalbine yerleştiren bir düzende ekoloji sorunu çözülmez. Çünkü ekolojik mücadele, parkına, ormanına, evine, yaşam alanına sahip çıkma mücadelesi sınıf mücadelesidir.

***

Ekolojik kriz sınıfsal aynı zamanda siyasal bir sorun. Sınıfsal bir sorun çünkü etkilenenler emekçiler, halk. Siyasal bir sorun çünkü devlet ile sermayenin birbirinden ayrılmaz ilişkisi üzerine kurulu. Halkın değil, sermayenin, çıkar gruplarının ihtiyaçlarının esas alındığı her koşulda “güçlünün” lehine; halkın, emekçilerin aleyhine. Onların çıkarları ise emekçilerin, halkın çıkarları ile asla örtüşmedi ve örtüşemez.

Ekolojik krize kim yol açıyor ve en çok kim etkileniyor? Dünyanın en zenginleri dünyadaki ekolojik kaynakların yüzde 72’sini, en yoksulları ise ekolojik kaynakların yalnızca yüzde 1’ini kullanıyor. İklim krizinin, hava kirliliğinin, su kirliliğinin, biyoçeşitliliğin ortadan kalkmasının asıl sorumluları bu krizi yaratanlar. 18. yy sonlarından bugüne karbon emisyonlarının yüzde 70’inden yalnızca 86 şirket sorumlu. Dünyada her on beş saniyede, bir işçi işyerinde, yaşam alanlarında maruz kaldığı zehirli maddeler nedeniyle ölüyor. Her yıl 2,7 milyon kişi işyerindeki ve yaşam alanındaki sağlıksız koşullardan kaynaklı yaşamını kaybediyor. Her yıl 2,4 milyon işçi ekolojik yıkımdan kaynaklı “mesleki hastalıklardan” dolayı erken yaşta ölüyor.

Memlekette her dönemde olduğundan daha yüksek bir politize olma hali var tüm direnişlerde. Geçmişte farklı partilere oy vermiş herkesin birleştiği bir nokta var artık. Yaşatılmaya çalışılan bu yıkımın da, doğanın, yaşam alanlarımızın yağmalanmasının sorumlularının da, yoksulluğa, zamlara neden olan öznenin de kim olduğunu ve meselenin aslında sınıfsal olduğunu birlikte haykırıyorlar. Hep birileri daha zengin olsun diye bu yaptıkları, onlar, onların çocukları üçer, beşer maaşlarla, en iyi şartlarda emek vermeden yaşarken çocuklarımın geleceği için endişe duyuyorum, bunca yıkıma, yoksulluğa, zamlara artık yeter diyorlar.

***

BirGün gazetesi emekçileri de her dönem olduğu gibi bir yol açıyor. Kamu yararı için gazetecilik yapıyor. Halktan, emekçilerden yana taraf oluyor. O mahallede ve mahalleli ile aynı duyguyu yaşıyor, o duyguyla haber yapıyor.

“Sınıf mücadelesi olmayan ekolojik hareketler sadece bahçeciliktir” diyor Brezilya’ da işçi sınıfı hareketinin öncülerinden Chico Mendes…

Mesele bahçecilik yapma meselesi değil yaşam alanlarımıza, yaşamlarımıza sahip çıkma meselesi. Çekmeköy, Fetihtepe, Validebağ, Aydos’ta yürütülen mücadele bir yol açıyor. Gerçek çözüm; emekçiler için, halk için, kamu yararı için ve halkın söz ve karar hakkı olduğunda ve birlikte ses olduğunda, eyleme geçtiğinde mümkün.

Verilen mücadele hepimiz içindir. Son nefes alanlarımız, parklarımız yok olmasın, evlerimizden, mahallelerimizden sürgün edilmeyelim diyedir.