AKP’nin iktidara gelişini açıklamada en çok dillendirilen tezlerden birisi “merkez sağ bir partinin yokluğu” olmuştu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin karar alıcılarının da bu teze ikna olarak izledikleri politikalar bugünkü siyasi tablonun ortaya çıkmasında etkili oldu.

Defalarca dillendirmeye çalıştığım gibi siyasetin dönüştürücü/ikna edici fonksiyonunu göz ardı eden, seçmen tercihlerini yüzde 70 muhafazakâr, yüzde 30 laik/cumhuriyetçi/sol şeklinde değişmez kamplar olarak gören bu yaklaşım, hiçbir yeni iddiası ve ideolojisi olmayan, mevcut kamplaşmalar üzerinden pay kapmaya çalışan partiler çıkardı. O kadar ki CHP’nin karar alıcıları kendi değerleri ve iddiaları üzerinden seçmeni ikna etmek yerine tüm siyasi enstrümanlarını merkez sağı yeniden inşa etmek üzere seferber etti. Sola/sosyalizme kör olan bu yaklaşım, çökmüş çürümüş, sürdürülmesi imkânsız arkaik politikalara ve politikacılara hayat öpücüğü oldu.


***

Kendi seçmenine ve üyelerine alabildiğine nobran, ihraçlar ve görevden almalarla, tek adaylı ve yapılmayan kongrelerle demokrasinin rafa kaldırıldığı bir parti içi siyaset hâkim olmuş durumda. Özellikle doğu ve güneydoğu illerinde feodal figürlere ve iktidar değişimi kokusu almış siyaset esnafına dayanan bir politik hat izlenir durumda. Göreceli “başarı” gibi görünen bu politika, doğrudan seçmene ulaşma fırsatını heba ediyor. Adeta örgütsüz/partisiz bir siyaset izleniyor. O zaman ilk soruyu sorayım; örgütsüz siyaset mümkün mü?

Ana taşıyıcısı CHP seçmeni olan Adalet Yürüyüşü gibi dünya siyasi tarihine geçecek eylemler bile partiye mal edilmek yerine öksüz bırakıldı. Aynı şekilde yerel yönetim başarıları da partiyi büyüten bir dinamikten daha çok belirli isimleri öne çıkaran bir dinamik olarak işliyor. Kamuoyu yoklamalarında parti ile öne çıkarılan isimlerin popülaritesi arasındaki makasın sorun edilmediği anlaşılıyor. Oysa parlamento çoğunluğu önümüzdeki süreç açısından cumhurbaşkanlığı kadar önemli olacak.

***

Tüm bunlar zorunlu olarak CHP tabanını da değiştiriyor, dönüştürüyor. Artık taktik olmaktan çıkıp içselleştirilmiş bir siyasi tutuma dönüşüyor. Karşı tarafı anlamak /çözmek/ulaşmak için, CHP’ye ikna olarak geldikleri için makul sayılabilecek sayıyı aşan sağdan transfer “danışmanlar” partinin ana omurgasını oluşturmaya başladı. CHP yöneticileri tarafından da sıkça dillendirilen bir dönüşüm yaşanıyor. Ama bu dönüşüm nedense siyasi olarak tarif edilmiyor. CHP neydi, nasıl değişti? Programı ve tüzüğü aynı olduğuna, ana kitlesi değişmediğine ve kurultaylarında yön çizici siyasi tutumlar tartışılmadığına göre bu değişim nasıl gerçekleşti? Aslında değişimin yönünü kimlerin alkışladığına bakarak da tespit edebiliriz; en çok alkış liberal, AKP’de tutunamamış, yeni aymış siyasal İslamcılardan, yetmez ama evetçiler ve Fetullahçı eskilerinden geliyor! Bunlara partide köşeleri tutmuş kıymeti kendinden menkul ve varlıkları genel başkanın varlığına bağlı figürlerle, tüm bu politikalara destek olup hem parti içi iktidarın hem de muhalif olmanın konforunu yaşayanları, her fırsatta bir yandan Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ı anıp öte yandan Demirel, Özal, Menderes, vs. güzellemeleri yapanları da ekleyebiliriz.

***

2023 sürecinin “dostlar siyaseti” diyebileceğimiz şekilde yürütüleceği anlaşılıyor. 21 Eylül tarihli BirGün’de Yaşar Aydındostlar siyasetine” DEVA ve Gelecek Partisi’nin de katıldığını yazdı. Dostların bir kısmının göreceli olarak daha “özerk” politika izlediği ortada. İşlerine geldiği anda ne ittifakı diyebiliyorlar. Bazılarının tabelası dışında varlıkları tartışmalı.

Kuşkusuz AKP/MHP bloğunun git gide dibe vurduğu geniş kesimlerin yalnızca nefes almak istediği kamplaşmış bir siyasi iklimde yurttaşların çoğu parti içi eleştirileri duymak istemiyor. Hatta buna tahammülleri yok. Ancak hem 2023 seçimlerine giderken hem de sonrasındaki hayati önemdeki süreç için bu eleştirilerin yapılması sağlıklı olacaktır.

***

Araya kaynamış bir örnek vereyim: DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan 12 Eylül’ün yıl dönümünde yaptığı açıklamada, bugünkü yıkımın en önemli köşe taşlarından olan 12 Eylül 2010 referandumunu “demokrasi mücadelesinin bir kazanımı” olarak değerlendiriyor. Referandumun tek defosunu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen HSYK maddesi olarak görüp faturayı da Anayasa Mahkemesi’ne kesiyor. Ne Fetullahçılarla ortak hazırladıkları HSYK listesine değiniyor, ne de sonrasındaki kadrolaşmalara. Tüm bunlar olurken AKP’deki konumu daha net bir öz eleştiriyi gerektiriyor oysa.

Dostlar Siyasetinin 2023 sonrasına nasıl yansıyacağı şimdiden tartışılmaya başlanılmalı.