Türk Lirası’ndaki önü alınamaz değer kaybı sürüyor. Yazıyı yazdığım sabaha, yazı yazdığım bilgisayarın yeni zamlarla bir servet değerine ulaştığı haberiyle uyandım. Genellikle klavyeyi döver gibi kullandığım için de bir an yavaşladım, tatlı tatlı, canını acıtmadan yazmaya döndüm. Bu yüzden, normalde daha öfkeli yazmam gereken bir yazıyı, olması gerektiğinden daha sakin yazıyor olabilirim. Hepimizin tanıdığı üzere sokak röportajlarının bir stereotipi var. Mevcut iktidarı ya da ekonomiyi eleştirenlerin yanında bazı adamlar beliriyor ve her şeyin ne kadar yolunda olduğunu kanıtlamak istercesine “Çıkar telefonunu göster” diyor. Bu çürük argüman iyice klişeleştiği için son dönemde tepkilere de neden oluyor. Çıkarılan telefonun birinin ağzına sokulmaya çalışılmasına dahi şahit olduk.


Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda, toplumun bir kesimince hâlâ lüks zannedilen akıllı telefonun hayatımızdaki konumu üzerinde durmak istiyorum. Sorumuz şu: Çıkarılıp gösterilmesi istenilen o telefon, aslında özellikle yoksul kesimler üzerine binmiş bir yük değil midir?

İNTERNETE ERİŞİM TEMEL İNSAN HAKKIDIR

Bilmeyenlere hatırlatmak şart. İnternete erişim, 19 Nisan 2011’de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne temel bir hak olarak eklendi. Aynı yılın haziran ayında da Birleşmiş Milletler tarafından temel bir insan hakkı olarak tanımlandı. 2016 yılındaki Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nde de sınırları daha resmi bir şekilde çizildi ve “özellikle cinsiyetleri ya da fiziksel engelleri yüzünden internet erişimine sahip olamayan vatandaşlarının internet erişimini iyileştirmeleri çağrısı” yapıldı. Yani internetin, Türkiye’ye AKP dönemiyle gelen bir lüks olduğunu sananlara kötü bir haberimiz var: O aslında bir insan hakkı. Ancak hem bir zorunluluk olmasıyla hem de Türkiye’deki akıl almaz vergilerle, bedeli ne yazık ki toplumun en alt kesimine yüklenen bir insan hakkı bu.

AKILLI TELEFONLAR BİR VERGİ MİDİR?

Ara başlık aldatmasın. Türkiye’de internet ve akıllı telefonlar üzerindeki korkunç vergilerden söz etmeyeceğim. Çünkü daha oraya gelmeden akıllı telefonların aslında bir vergi gibi emekçi kesimlerin üzerine yüklenen bir yük olması tartışması var. Wired dergisinde Julia Ticona bunu güzel ifade ediyor.* Özellikle güvencesiz işçilerle yaptığı görüşmelerde, birçok farklı türde işi yönetmek için sürekli internet bağlantısına muhtaç olduklarını tespit ediyor ve bağlantıyı sürdürme gerekliliğinin özellikle emekçi kesimler için yeni görünmez bir vergi oluşturduğunu söylüyor. Ticona’ya göre yoksul olmak, yalnızca adil olmayan finansal koşullar nedeniyle değil, sürekli internete bağlı kalma maliyetleri nedeniyle de pahalı bir iş artık. Bunu anlamak için illa referans göstermeye gerek yok. Bugün internete bağlı telefonu olmayan bir emekçinin yaşayacağı zorlukları düşünün. İnşaat ustası da olsanız, tesisatçı da olsanız, Starbucks’ta bir fincan kahve içip akşama dek bedava internetinden yararlanma çalışan bir öğrenci ya da serbest çalışan da olsanız eğer online değilseniz, daha fazla işsiz kalırsınız. Online kalmak için de iyi kötü bir akıllı telefona ve kotası az da olsa bir internet paketine muhtaçsınız. Veriler de bunu destekliyor. We Are Social’ın Digital 2021 Raporu’na** göre Türkiye’nin yüzde 72’si internet kullanılıyor. Çıkarılıp gösterilmesi istenen mobil internetli telefonları kullananlar ise 58,23 milyon kişi. Bunu bir lüks olarak görme hali ise beden bir şekilde 2021 yılına gelmişken kafanın 1993 civarında takılmış olmasına delalet.

ASIL LÜKS ÇEVRİMDIŞI OLMAK

Gerek Black Mirror gibi dizilerde, gerek ünlü düşünürlerin anlatılarında sık sık karşılaşıyoruz. Yeni dünyada asıl süper zenginlik göstergelerinden biri internete bağlı olmama yani sürekli çevrimdışı kalma lüksü oldu. Özellikle dizilerde büyük teknoloji şirketi sahiplerini, gözlerden uzakta hiçbir internet ve GSM erişiminin olmadığı malikanelerinde meditasyon yaparken görüyoruz. Hatta acil bir şey olduğunda araçla kilometrelerce yol gidiliyor ve ulaşılıyor vesaire. (Black Mirror Sezon 5, Smithereens Bölümü) Kuşkusuz bu senaryolar, gerçek hayattaki zengin temsillerine dayanarak yazılıyor. Dolayısıyla günümüzün dünyasında sürekli bağlantısız kalabilme lüksüne sahip olmak için emrinizde birçok insan çalıştırmak zorundasınız. Eğer böyle olmazsa ya işinizi kaybedersiniz ya da iş bulabilecek bir sosyallikten tamamen uzakta kalırsınız. Bu gelecekte daha da böyle olacak. Hatta ultra lüks turizm şirketlerinin tamamen bağlantısız tatil planları sunduğu ve bu modeller üzerinde çalıştığı da biliniyor.

Özetle; sokak röportajlarında asıl sorulması gereken soru, “çıkar telefonunu göster” sorusunun tam tersi olmalı. Bilakis, sürekli bağlı kalma zorunluluğu özellikle emekçi ve yoksul kesimlerin sırtına yüklenmiş bir yüktür, görünmez vergidir. Devletin görevi internet erişimini bedava denilecek kadar ucuzlatacak tedbirler almak ve telefonları lüks kabul ederek yüklediği özel vergileri kaldırmaktır. Dahası, uzun süre kullanılabilecek iyi bir telefon alma uğraşı da uzun vadede daha fazla ödemek istemeyen bilinçli tüketicinin davranışıdır.

* https://www.wired.com/story/phones-connectivity-tax-policy/
** https://wearesocial.com/uk/blog/2021/01/digital-2021-uk/