6 yaşında çocuklara yaşatılan bu karanlığın, bugünlerin hikayesi yıllar önceden yazılmaya başlandı.

42 yıl önce emekçilere yönelik büyük bir saldırı anlamına gelecek neoliberal politikaların solun, sendikaların son derece güçlü olduğu bir ortamda hayata geçirilmesi imkânsızdı. 24 Ocak kararlarının hayata geçebilmesi için "olağanüstü" bir yönetim biçimine ihtiyaç vardı.12 Eylül darbesi tam da bu ihtiyacı karşılamak için yapıldı.

“Bugüne kadar işçiler güldü, sıra bizde” diyenlerle darbeyi “Bizim çocuklar yaptı” diyenlerin ideolojik, örgütsel tahkimata ihtiyacı vardı.

MC hükümetinin fikir babaları ve 12 Eylül darbesinin kayıtsız şartsız destekçileri, Aydınlar Ocağı’nı İspanya’daki Katolik tarikat Opus Dei’ye benzetiyordu. Ocağın, Opus Dei’nin İspanya’daki Franco rejiminin hegemonya krizini çözmede olduğu gibi benzer bir role sahip olacağını, 12 Eylül’e ideolojik söylem üreteceğini söylüyordu. “Aydınlar Ocağı, Türkiye’nin Opus Dei’sidir" deniliyordu.

***

Franco rejiminde Opus Dei etkili bir rol oynadı. 1974’te İspanya hükümetinin 19 bakanından 10’u Opus Dei mensubuydu. Opus Dei orta ve yükseköğretim kurumları, yurtları açarak eğitime, iletişime, sanayi, ticaret ve bankacılığa el attı. Sahip olduğu veya denetlediği büyük holdinglerle, firmalarla büyük güç haline geldi. İletişimden sanayi ve teknolojiye, kamu yönetimine kadar hemen her alanda yetiştirilmiş kadroların önemli bölümü, Opus Dei üyesiydi. Opus Dei sadece devletin hegemonya krizine bir yanıt üretmiyor, okulları, yurtlan, dershaneleriyle bir tür paralel devlet de inşa ediyordu.

Opus Dei bizim için ne kadar tanıdık, ne kadar güncel bir hikaye.

***

6 yaşında okulda olması gereken bir çocuğun yaşamı tam da Opus Dei hikayesinde olduğu gibi eğitimden sağlığa, yargıdan siyasete tarikat ilişkileri ile kuşatılmış organize bir kötülük tarafından karartıldı.

Emekçiler aynı tarikata üye olduğu, aynı secdeye baş koyduğu için lüks arabalarda, villalarda yaşayan, kamu ihaleleri ile zenginliklerine zenginlik katan, emekçilerin alın teriyle, emeğiyle saltanatını büyüten şeyhlerle, patronlarla kader ortağı olduğuna inandırıldı. Üç kuruşa yaşamaya “şükür”, çalışırken iş cinayetlerinde ölmeye “kader” denilen bir sömürü düzeni yaratıldı.

Eğitimden sağlığa, ağaçlarımızdan derelerimize memleket satılığa çıkarıldı.

Memleketin en yoksul köylerinde okullarının ve ilçelerdeki devlet yurtlarının da kapatıldığı Aladağlarda tarikat yurtlarına mecbur bırakılan çocukların yaşamları ellerinden alındı.

Eğitim hakkı, barınma hakkı için mücadele eden gençlere kamu yurtları için kaynak yok denildi. Tarikatlara aktarılan kamu kaynakları ile Enes Karaların yaşamları karartıldı.

***

Tarikatlara yıllardır sınırsızca kamu kaynaklarını peşkeş çekenler, bütçe görüşmelerinde çocuk yoksulluğunun, açlığının, okul terklerinin, çocuk işçiliğinin memleket tarihinde görülmemiş sayılara ulaştığı günlerde öğrencilerin ücretsiz okul yemeği, eğitim desteği hakkı için “maliyet hesabı” yaptı.

Tarikatların, sermayenin holdinglerinde, organize sanayi bölgelerinde, marketlerinde çalıştırılmak için halkın kaynaklarıyla “ücretleri” ödenen,1 milyon 156 bin çocuk son bir yıl içinde işçileştirildi.

Asgari ücretli, memur, emekli için “Fakir fukaraya vermek bereket getirir.” diyen bir sadaka düzeni yaratıldı.

***

Şimdi Anayasa oylaması ile bir kez daha 20 yılın her gününde “aile,türban…” diyerek kadınların mücadele ederek kazandığı haklarını hedef alan, İstanbul Sözleşmesi’ni yasaklayan, kadın katillerini “iyi hal indirimleri” ile ödüllendiren, 6 yaşında çocuklara gelinlik giydiren "aile nizamı" oylatılacak.

Seçime sayılı günler kala, 2018’de seçilen bir meclisle bir anayasa yapılamayacağı, halkın seçimle nefessiz kaldığı yoksulluğuna bir umut aradığı günlerde mesele Anayasa meselesi değil 20 yıllık karanlığı, sömürüyü oylatma, onaylatma meselesidir.

Laiklik kaybedilince ilk kaybedenin çocuklar, kadınlar, emekçiler olduğunu yirmi yılın her gününde en acı olaylarla,her defasında yüreğimiz kanayarak yaşamamıza rağmen laikliği dillendirmekten bile korkan “muhalefete” karşı laikliğe, çocukların ve memleketin geleceğine yine sosyalistler yüreği SOL’da atanlar, bu memleketin vicdanlı yurttaşları sahip çıktı.

İranlı kadınların “Yasaklanan saçlarımız şimdi kardeşlerimizin boynunda idam ipi” pankartlarını sokaklara astığı günlerde bizim ülkemizde bir kadının cesareti bu çürümüş düzeni darmadağın etti.