Eylül ayını çocuklarımla birlikte Eva Manzona’nın Şekerli Yağmurlu Tarifler’ini okuyarak karşıladık. Yazar, kitabı kendisine dünyanın kusursuz değilse de büyüleyici bir yer olduğunu kabullenmeyi öğreten anne babasına ithaf etmiş. Duyguları ve hayal gücünü hayatın gerçeklerine dayanma gücüne dönüştüren şakacı, felsefi tarifler hazırlamış. Saldırganlıktan minnete, kibirden çekingenliğe, neşeden tembelliğe kadar yirmi altı farklı duyguyu yoğurmuş demlemiş kitapseverlere sunmuş. Duyguların ‘sözel ve sözel olmayan dilini’ çocuklarımla yorumlamak mevsim geçişleri gibiydi. Çocukluk çağı duygularımın bir ortalamasını almamın mümkün olmadığını anladım. Her duygu kendine has fırça darbesiyle davranışlarıma şekil vermişti. Kusursuzluk mümkün değildi.

Düşündükçe sorularım çoğaldı. Büyükler dünyamızın idealleri, günlük sorumluluklarımız bizleri çocukluk ülkemizden uzaklaştırıyor olabilir miydi? Kendi çocukluğumuzdan uzaklaştığımızda çocuklarımızın yeni kurduğu, bayraklarını neşe ile dalgalandırdığı ülkelerinin sınırlarını keşfetme fırsatını kaçırmaz mıydık? Baskı kurarak çocukluk ülkesine saldırıyor olabilir miydik? Ya da tümüyle boşlayıp sınırlarını verimsiz ve tekinsiz topraklara doğru genişletmelerine göz mü yumuyorduk? Yetişkin katılığı çocukların içlerindeki coşkuyu ve güveni parlamadan söndürüyor olabilir miydi? Kendi çocukluk ülkesini ebediyen terk etmiş yetişkinler nedeniyle çocukluk ülkelerinin bayrakları bir bir yarıya iniyordu. Galiba bazı çocuklar bağıra çağıra yas tutuyordu. Kimileri sessiz, için için soğuyordu. Sizin çocukluk ülkeniz nasıl bir yerdi? Dalgalandırdığınız bir bayrağınız var mıydı? Sık sık insanların arasına karışarak hayatı keşfe mi çıkardınız, yağmalanma korkusuyla külden kalelerin ardına mı sığınırdınız? Sorular eşliğinde, ‘çocukluk ülkemizi’ hatırlatacak, uyuyorsak uyandıracak, pes etmişsek yüreklendirecek ve yarıya inmiş bayraklar varsa tekrar göndere çektirecek olan kitaplardan bahsetmek istiyorum.

cocukluk-ulkesinin-bayragi-779533-1.
Yazar: Arslan Sayman
Resimleyen: Deniz Üçbaşaran
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

KARGANIN RENGİ, çocukluk ülkesinin içinde dikkatle ve ustalıkla dolaşan, kalemiyle hisli hikayeler yaratan yazarın üç öykülük kitabı. Çocukluk çağının inceliklerini bizlere hatırlatan öyküler. Arkadaşlığın sözlü/sözsüz akitleri, geçici sırt çevirişleri, tutkulu iddiaları, nazlı sürtüşmeleri, akılcı yardım edişleri, aniden problem yaratıp dahiyane çözüm buluşları, öfkesi, sevgisi, özgünlüğü ve saçmalama özgürlüğünün yer aldığı örüntüler. Kitapta, yol ayrımları gündeme geldiğinde basit inatlaşmaların önemini yitirişini, çocukluğa has teselli ve uyum becerilerini görebilirsiniz. “Sevecenlikler Ülkesi”nden gelen biraz da kahramanın kendi sesi olan “Nikbin” ile tanışabilirsiniz. Bir köpeğe yuva arayan çocukların ciddiyet ve mizahı harmanlayışına tanık olabilirsiniz. Okudukça çocukluk ülkenizin bayrağı dalgalanabilir. Bayrağınızı gören çocuğunuz kendi bayrağının kaidesini, direğini, hatta göğünü seçmek için tatlı bir heyecan duyabilir. Yazarın Barba ile Rabarba adlı öyküsünü de anmak isterim. Bir insan sevecen ya da huysuz olsun önce kendi çocukluğuyla arkadaş. Dahası değişimle, duygularla, yolculuğundaki molalarla, hatta “parmaklar ve iplere bağlı kuklalarla”, düşlerle, düşünü yüceltenlerle arkadaş!

cocukluk-ulkesinin-bayragi-779532-1.
Yazan: Melek Özlem Sezer
Resimleyen: Ferit Avcı
Yayınevi: Can Çocuk

BÜYÜKLERE MEKTUPLAR, yazarın kendi çocukluğuna ve çocukken tanımış olmak isterdim dediği dostlarına ithaf ettiği yirmi beş mektuptan oluşan bir kitap. Çocuk yüreğinin açık sözlülüğü, cömertliği, affediciliği yazarı kalemine özenle yerleşmiş. Kendilerine uzun vakitler ayrılmayan/ayrılamayan çocuklar büyüklerini kendi duygularından haberdar etmek isterlerse ne yaparlar? Mektup yazmak iyi bir fikir. İçinde kullanılan faklı dil ve anlatım özellikleri ile edebiyatın olmazsa olmaz parçası. Belge niteliğindeki bellek. Merak uyandıran, dilerse kendini çabucak deşifre eden gizem. Kitapta, mektuplar kısa olduğu için büyüklerin ihmal etmeyerek okuyacağı umudunu taşıyan çocukların seslenişi var. Gerçekçi ve hüzünlü. Kitabı biz yetişkinler okursak çocuklara karşı davranışlarımızın sonuçlarıyla yüzleşebileceğiz. Çocuklarımıza okutursak onlara davranışlarımız karşısında kendi duygularını ifade etme cesaretini kazandırabileceğiz. Mektuplardan ikisinin kapanış cümlesini paylaşmak istiyorum. Devamını merakınıza bırakıyorum. “Hata da yapsam sizi çok sevdiğimi unutmayın. Bir puan tablosunda yaşıyormuş gibi hissetmekten yorulmuş olan çocuğunuz.”, “Tohumun toprağı küstürmeyeceğine söz veren bir çocuk.” Kitap bittiğinde odasına çekilip büyüklerine mektup yazmak isteyecek çocuklar olacaktır. Ya da çocuğuna mektup yazmak isteyecek ebeveynler…Ve bir mektup her zamana kâğıda yazılmayabilir!

cocukluk-ulkesinin-bayragi-779534-1.
Yazar: Züleyha Ersingün
Resimleyen: Mavisu Demirağ
Yayınevi: FOM Kitap

KAYGI KUŞU kitabında okunmuş, okunmaya cesaret edilememiş, yazılmış, yırtılıp atılmış mektuplardan izler var. Yazar aynı zamanda bir sınıf öğretmeni. Çocukluk ülkesinin sancılı duygularını, okul sırlarını gözlemlemiş bunlardan esinle çocuklara hikayeler armağan etmiş bir yazar. Kitap yazıldığı dönemin çocuk-genç neslinin üstündeki baskıyı, özgün dilini, esprili yaklaşımlarını, empati kurma, dostluk ve cesaret anlayışlarını gözlemleme fırsatı sunuyor. Öyküyü, ders başarısı ve yetenekleri konusunda içinde kaygı kuşlarıyla yaşayan Deniz adlı çocuktan dinliyoruz. Deniz, hayatında işlerin yolunda gitmediğini düşündüğü bir anda önce Japonya’dan sonra farklı ülkelerden gizemli mektuplar alıyor. Yurt dışından mektup almanın verdiği şaşkınlık ve güvenle kaygı kuşunda bir hareketlenme oluyor. Deniz ve iki arkadaşı gizemin peşine düşüyor. Mektuplar Türkçeye çevrildiğinde çok şaşırtıcı bir gerçekle karşılaşıyorlar. Kaygı kuşları yalnız Deniz’e mi ait? Yeteneği fark edilen bir çocuk sorumluluk almaya başlarsa ne olur? Öyküde Deniz’in bir mülteci çocuk ile kurduğu iletişimi ve ona yazdığı etkileyici mektubu da okuyacaksınız. Z.O.Ç.K.O.’ nun anlamını öğreneceksiniz. Hepimiz geçmişte Z.O.Ç.K.O.’nun tesbit ettiği çocuklardan biri olabiliriz. “Süperşahaneötesi” fark edişlerin olduğu öykü hem bizim hem de çocuklarımızın kaygı kuşlarını dağıtabilir. Bir mektup neden yazılır? Bir çocuk çölü yürüyerek geçen bir başka çocuğa ne söyleyebilir? Hangi öğretmen öğrencisinin hayata yazdığı mektubun koleksiyonluk nadide pulu olmak istemez?