İnsanların sözcüklerden beklentisi olduğu ölçüde sözcüklerin de insanlardan beklentileri var. Edebiyat sanki ikisi arasındaki farkı görebilenlerin meselesi. Yazımı hazırlarken üzücü bir haber aldım. Çağdaş edebiyatımızın kilometre taşlarından biri olan sevgili Mario Levi aramızdan ayrıldı. Kendisiyle 22 yıl önce tanışmıştım. Edebiyat ve İnsan, Yaşam ve Kültür, Yaratıcı Yazı Yazma başlıkları altında bilgi ve deneyimlerini iş hayatının profesyonelleri ile paylaştığı programlarda kendisiyle çalışma olanağı bulmuştum. Nezaketten bir an bile ödün vermeyen tavrını hayranlıkla karşılamıştım. Akabinde düzenlediği yaratıcı yazarlık atölye programına kaydoldum ve öğrencisi oldum. Yaratıcı hikâyeler yerine şiirler yazarak derslerde belirlenen konuların dışına çıksam da hoş görüyle karşılandım, yüreklendirildim. İyi bir yazar olabilmenin yolunun nitelikli bir okur olabilmekten geçtiği gerçeği hepimiz için netti. Hocamızın örneklediği ve atölye programına dahil ettiği metinler edebiyata bakışıma yeni bir vizyon kattı. Nüktedandı. Muzipti. Yatıştırıcı bir ses tonuna sahipti. Karşısındakini can kulağıyla dinlerdi. Dilimizi ahenkle konuşurdu. Çok dilli ve kültürlü bir ailede yetişmiş, yurdu Türkçe olan zarif bir İstanbul beyefendisiydi.

Eserlerinde insan ruhunun katmanlarını -karanlığını, ihmalkarlığını, fedakarlığını, yanılgılarını- ve çok daha fazlasını anlattı. Hafızanın, zamanın, aşkın, ihanetin, göçün, sürgünün, beraber yaşama, koruma ve korunma kültürünün, kimlik ve aidiyetlerin hatta kokuların, lezzetlerin, seslerin edebi fotoğrafını çekti. “Biz aslında hangi fotoğrafındık?” diye sordu okurlarına. Sayesinde başkalarının coğrafyalarına uzanıp “yenilgilerin neresinde olduğumuza” baktık.  Dileğim o ki “Anlatmayı düşlediklerimiz” bitmesin. Kendi ışığımızı ve “kendi karanlığımızı kendi seslerimiz ve dokunuşlarımızla yaşayarak” anlatalım, anlatalım, anlatalım! Mario Levi daima tatlı hatıralarıyla anılacak ve eserleriyle yaşamaya devam edecek… Edebiyatımızın başı sağ olsun.

Mario Levi

∗∗

Edebiyata ilgi duyan insanlar ile ilgi duymayanlar arasındaki en belirgin farkın hoşgörü ve yargılama potansiyelinde kendini gösterdiğinde düşünürüm. Bugün bahsedeceğim kitap her yaştan okur için… Kendimizi, başkalarını, tanıyalım ya da tanımayalım başkaları hakkındaki düşüncelerimizi hayal perspektifinde resmedip idrak aynasına yansıtan, ‘mekân içinde insan’, ‘insan içinde insan’ bir hikâye.

BİRİLERİ adlı kitap yolculuğa çıkmayı, mekânları ve insanları gözlemlemeyi seven, hikâyelere tutkun bir yazar ve bir çizerin, değerli bulup sakladıkları notlarını birbirleri ile paylaşmalarından ortaya çıkmış. Kitapta Luce adlı küçük bir kızın dilinden Giardiani apartmanı sakinlerini tanıyoruz. Küçük Luce okurlara önce nasıl biri olduğunu anlatıyor. İfade biçimi ve ilgi alanları okura edebi lezzeti yüksek bir akışın varlığını müjdeliyor. Çizerin apartman boşluğuna dair paylaştığı kesitler okurda mekâna dahil olma hissi uyandırıyor. Yanı sıra birilerini tanımak ve anlamak için ipuçları taşıyan objeleri sayfalar arasında görme fırsatı yakalıyoruz. Çevirmenin İtalyan kültürüne ve İtalyan dilinin sözcük oyunlarına dair özenli notları okuma zevkine büyük katkı sunuyor.

Birileri

Yazan: Cristina Bellemo

Resimleyen: Gioia Marchegiani

Çeviren: Burcu Yılmaz

Editör: Bade Baran

Yayınevi: Hep Kitap

Apartmanda kimler yaşıyor şöyle bir bakacak olursak “Bütün soruların olduğu biri”, “Bütün cevapların olduğu biri”, “Zamanın yarısını başkalarının yaptıklarını dinleyerek harcayan biri”… gibi hepimize çok tanıdık gelen özelliklere sahip insanlar görüyoruz. Bu ifadeler bir miktar olumsuz tınıya sahip olsa da ayrıntıları okudukça önyargıları kıran, zihni iyi-kötü ayrımından uzaklaştıran bir derinlik yakalıyoruz. Luce’nin hayal gücüne katkı sunabilmiş güçlü/zayıf, umutlu/umutsuz, mutlu/mutsuz, var ya da yok bu insanlar empati duygumuzu harekete geçiriyor.

“Neredeyse hiç ağırlığı olmayan biri” başkalarına yük olabilir mi? “Mektup seven biri”nin posta kutusu boş kalırsa neler olur?  Anlatıda şişelemek için bazı rüzgarları gerçekten de beklemeniz, bir büyünün nasıl tamir edilebileceğini öngörmeniz gerekebilir. “Her şeyi satın alan birini”nin hayatındaki yokluğu tartmak mı sözcüklerin aromasını tatmak mı daha zor kim bilir? Hikâye içinde hikâye anlatan bir yazar, kendi kendine konuşmanın, her şeye söylenmenin, korkmanın, özlem duymanın, yanlış anlamanın da resmini çizebilir.

D merdiveni, onuncu kat, sağdaki daire ile başlayan keşif A merdiveni, beşinci kat, soldaki dairede son buluyor. Luce’nin bu son dairede tanıştığı kişi kim ve nasıl biri? Tam kitabı kapatacakken sen nasıl birisin? sorusuyla karşılaşan okur için asıl keşif tam o anda başlıyor ve hayata karşı samimiyeti ölçüsünde anlam kazanıyor.

Anlatma yürekliliğini yitirmediğimiz yaratıcı günlere…