“Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi” diyor Tezer Özlü. Bu sözü soykırımlar ve sömürgeler coğrafyası Afrika için ödünç alabiliriz. Kıyımların kurbanı yerli halkların dile getirmiş olduğunu da düşünebiliriz.

Namibya’da yaşayan yerli halklar geçişte yaşadığı soykırımın acı hikayeleri buna benzer vicdanı üslupla anlatıyor. Soykırımda ölenleri öldürmemek üzerine kurulu hafızalarda birikmiş acı ve korkunç hikayeler soykırımı unutturmamaya çalışıyor. O nedenle Alman hükümeti, Namibya’nın yerli Bantu halklarından Hererolar ve Hotanto halklarındanNamalara yönelik gerçekleştirdiği soykırımı resmen bu yıl tanıdı!

101 yıl sonra “Namibya'da Soykırım İşledik” itirafı önemlidir. Almanya, Namibya halklarından resmen özür dilecek.

Afrika’nın Kerbelası
Namibya halklarının tarihinde, sömürge altında soykırıma uğramak hiç eksik olmadı. Avrupa emperyalizmin sömürgecilik ve soykırım planlarında onların payına ölüm ve açlık düştü. Alman devleti sadece Namibya’da yerli halkları imha etmekle kalmadı, elmas yataklarındaki zenginliklere de el koydu!

1884-1915 arası Namibya toprakları üzerine “Alman-Güneybatı Afrika” adı altında kurulmuş Alman sömürgesine karşı çıktıkları için, Hererolar ve Namalara yönelik 12 Ocak 1904’de soykırım başlatıldı. Alman ordusu 1904 ile 1908 yılları arasında, Namibya’daki 100 bin yerli Herero ve Namalıyı kamplarda ve çöllerde öldürdü.

Namibya’daki Kalahari çölünün kumulları bugün turistler için, sadece güneşin batışıyla kızıla büründüğü için sevilir. Turizm şirketlerinin tanıtım broşürlerinde çölün hakikatleri yer almıyor. Oysa 1904 yılında on binlerce insanın kanıyla kızıla bürünmüş bu çöl, yerli halkların Kerbelasıdır. Çölün kızılı Bantu ve Hotanto halklarına soykırımı hatırlatır. Bu çöl yerlilere, susuzluktan, önceden zehirlenmiş sularda ve çölde pusuya düşürülerek öldürülmüş kadın, yaşlı, genç ve çocukları hatırlatır.

Bu özür ve soykırımı tanıma ile artık Kalahari çölün kumulları altındaki binlerce isimsiz mezarların varlığı ve kumulların neden kızıllaştığı hakikati artık gizlenemeyecek!

Namibya Nazi rejiminin laboratuvarıydı
1933-45 Nazi kamplarının ilk örnekleri aslında 1904 yılında Afrika’da kuruldu. Alman devleti soykırımına burada başladı. Hererolar Alman toplama kamplarına tıkıldı! Ausschwitz Nazi kampında Yahudilere yapıldığı gibi!

Herero'lar isimlerini unutsun diye onlara kamp girişinde numara verildi. Tıpkı Mathausen kampında uygulandığı gibi! Namibya’daki Alman çalışma kamplarında çalışarak ölen her Herero'nun kayıtları, Polanya’daki Berkenau kampında olduğu gibi düzenli şekilde tutuldu.

Herero ve Nama soykırımı ve Namibya’daki kamplar Nazi rejimi için, Yahudi soykırımı sürecinde örnek alındı. Alman antropolog Eugen Fischer, “ırklar üzerine bazı tıbbi deneyleri” bu kamplarda yaptı. Herero ve Namalı çocuklar üzerinde deneylerin sonucu “düşük ırksal kalitedeki Rehoboth piçleri” yaklaşımını “bilimsel teze” dönüştürüp “bu insanların yok edilmesini” savundu. Araştırmaya konu olan 301 çocuktan bazılarının, Alman askerlerin tecavüz ettiği siyah kadınların çocuklarıydı! O dönem toplama kamplarında kalan binlerce çocuk babalarının hangi Alman askeri olduğunu bilmiyordu. Çünkü kocaları öldürülmüş Hererolu ve Namalı siyah kadınlar ve genç kızlar, Alman askerlerince kendilerine seks kölesi yapılıyordu!

Soykırımın tarihi tekerrür etti
Nazi rejimi, Afrika’daki bu sömürgeci ırk çalışmasını “takdir” edip, benzer soykırımı Yahudilere yaşattı. 1933-45 Yahudi soykırımı sırasında, Auschwitz kampında çocukların gözlerine kimyasallar enjekte ederek göz renklerini değiştirmeye çalışan o meşhur Doktor Joseph Mengele hocası kimdi?

Namibya’daki kamplarda siyah çocukların kafatası üzerinden “üstün ırk” araştırması yapan Alman antropolog Eugen Fischer!

Fischer beyaz ırkın üstünlüğünü ispatlamak için 400 Herero’nun kafatasını araştırma masasına koydu! Kafatasları üzerinden üstün Alman ırkı kitaplaştırıldı.

Peki Adolf Hitler’in elinden düşürmediği o başucu kitabını kim yazdı?

Alman antropolog Eugen Fischer!

Almanya, şimdi geçmişin o korkunç tarihiyle yüzleşip özür dileyecek. Bu özür yaraları nasıl saracak? Cezalar ne olacak? Tahribatlar ve yaralar nasıl onarılacak, göreceğiz.

Peki, TC devleti 1915 Ermeni soykırımı, 1938 Dersim soykırımı, Maraş, Çorum, Sivas ve daha nice katliamlarla ne zaman konuşacak? Ne zaman, bu topraklarda barışa, kültürel kimliklere ve insanlığa karşı işlediği suçlarla yüzleşecek?

Yüzleşmek için yüzsüzlük ne zaman son bulacak?