Cübbe, hukukçuların, üniversite öğretim üyelerinin, din adamlarının, mezuniyet törenlerinde öğrencilerin elbise üstüne giydikleri uzun, yanları geniş, düğmesiz giysidir.
“Şeriat’ın tek kelimeyle tarifini yap” deseniz, şimdilerde ‘Cübbe’ derim.

Şeriat veya Siyasi İslam, yargıdan eğitime ve sağlığa devlet yönetiminin her kademesinde ve toplumun her zerresinde dini hükümlerin geçerli olduğu rejimdir, bütün bu kademelerdeki cübbeliler o hükümleri uygulamaya tabidir. Sadece camilerin cübbeli imamları değil, onlarla kol kola, eğitimde cübbeli profesörler, (cübbesi ilikli) hâkimler ve savcılar (ve hatta son dönemde Barolar Birliği Başkanı) bu doğrultuda arzı endam etmektedir. Askeriyede ve emniyette şimdilik cübbe olmaması ise belli ki özel üniformaları gereğidir, ama oralarda da kadınlara türban serbesttir. Rejim bir Cübbe’dir.

Son günlerde Cübbe, mensubu olmak için cübbe ve şalvar giyilmesinin mecbur olduğu İsmail Ağa Cemaati’ni CB’nin ziyareti fotoğrafıyla gündeme geldi. Cemaat Şeyhi ‘Hoca Efendi’ oturmuşken Şahsı da onun önünde ayakta hürmetle dinliyordu, yani Afgan Hikmetyar fotosunda olduğu gibi dizinin dibine oturmamıştı!
İsmail Ağa Cemaati’nden, soyadı gibi kendisi de ünlü olan Cübbeli Ahmet (Ünlü) ise şeriat adına her alanda cübbesiyle konuşuyor, cübbesini konuşturuyor. Geçen hafta Habertürk TV’de Türkiye’nin Nabzı Özel programına katıldı. Böylece Cübbe siyasetinin ve rejiminin ayrıntılarına da vakıf olduk.

Cübbeli demokrasi olur mu? “Olur” diyor ama bir dediği bir dediğini de tutmuyor. Önce “Esasen hiçbir hocanın, şeyhin ‘şuraya rey verin’ dememesi lazım. Müslüman diyen herkesin feraseti, şuuru olması lazım. Bir insanın aklı yok mu?” diye soruyor, fakat hemen ardından, 12 Eylül sonrası siyasi yasakların kalkmasıyla ilgili referandumda nasıl Erbakan’a karşı çıktıklarını ve Özal’a rey verdirdiklerini, sonra tekrar Erbakan’a rey verin dediklerini anlatıyor. “Biz Özal’a rey isterken camilerde, sohbetlerde demedik. Kendimiz özel oturumlarımızda, çay içiyoruz, muhabbet ortamlarımızda söylüyoruz. Kulaktan kulağa bir şekilde” diyor. Ayrıca ‘Cübbeli Demokrasi’ tarifi de çok sarih: “Adam bana ehlisünnetim diyor. Ben de diyorum ki, sen Mutezileyim de. Memlekette demokrasi var!”

Cübbeyle yapılan siyaseti alenen şöyle anlatıyor: “Bazı cemaatler, isimlerini vermeyelim, bunlar adamlar tarikat ehli, rabıta yapıyor vs., bunlar CHP’ye rey veriyor. Antalya’da konuşuyorlar, sen bana kaç yurt vereceksin diyor, bu pazarlığı yapıyor, CHP’ye de oyunu veriyor.”

Eğitime Cübbe giydirme konusunda da çok net: “Mektepçiliğe zıtız. Şu andaki imam hatiple, ilahiyatla sorunluyuz.” Eğitimde kesinlikle medreseleri savunuyor.

Spora bile Cübbe giydirmişler. Bir vakitler cezaevi arkadaşı Aziz Yıldırım’ın hatırı için hacet namazı kılmış. “Ben secdedeyim, bağırıyorlar. Baktım iki kere ses geliyor. Gol atmışlar.” Aziz Yıldırım da “Bu sefer tutturdun” demiş.

Kapitalizmin Cübbelisi ve faizin Cübbelisi konusunda, önce “Faize karşıyım” diye başlıyor, Diyanet’in TOKİ faizini izah konusunda beceriksizliğine kızıyor. Oysa aynı işleme “faiz yerine vadeli satış” dense sorun olmayacağını söylüyor.

Bu arada medyaya Cübbe giydirilmesi de kolay olmamış. Cemaat eskiden evlerde televizyon bulunmasını bile yasaklarmış. Ama şimdi hem kendi televizyonları var hem de ekranlardan eksik olmuyor. Sebebi şöyleymiş: “Kasetlere konuşuyordum. Hoca Efendi her zaman için televizyonda batıl ehli çıkınca cevap vermemiz lazım dedi.”

Ama bakın ‘Derin Devlet’in Cübbeli olmasını şart koşmuyor! “Derin devlet vardır, olmalıdır. Allah zeval vermesin. Derin devlet olmazsa sığ devlet çıkar. Derin devlette din iman aranmaz. Dini imanı olmaz, orada herkes vardır.”

Neden? Cevabını biz verebiliriz: Çünkü Faşizmin dini sermayedir.