Hepimizin midesini bulandıran bir çürümüşlük kokusu var etrafta. Rahat bir nefes almaya mecalimiz yok; yanımızda yöremizde kol gezen insan müsveddelerinden ufuktaki umut kırıntılarını dahi göremez olduk çoktandır. Yalan ve iftiranın bir yönetme pratiği, itaatin bir mevki ve ikbal şartı olduğu günümüz Türkiyesi’nde ilkel, arsız ve de pervasız olan ne varsa ortaya saçılmış durumda. Tüm iradesini tek adam yönetimine teslim etmekten yüksünmeyenler, "milli irade" diyerek siyasal ve toplumsal düzeyde en dezavantajlı olanların üstüne basmak için sıraya girmişler. Kadınlara, çocuklara, demokratlara, Kürtlere vuruyorlar da vuruyorlar. Çocuk tacizcilerinin arkasını sıvazlayan, mafya liderlerine minyatür reis unvanı veren, derin devletin azılı maşalarını protokolde ağırlayan örgütlü bir kötülük bu!

Toplumsal ikiyüzlülüğün bu denli artmasında demokratik zeminden ve hukuk devletinden uzaklaşmak var şüphesiz. Suçlu ile suçsuzun, fail ile mağdurun, gerçek ile kurmacanın siyasi menfaatler uğruna yer değiştirmesi toplumsal bilincin yarılmasını hızlandırıyor. Dün en ağır suçu işlediği ilân edilenlerin bugün baştacı edildiği bir ülkede hakkaniyet ve adalet, "kandırılma-kumpas" sözcüklerinin arasında çoktan kaybolmuştur zaten. Ergenekon sanıklarının bazıları hükümete ilanı aşk ederken, çözüm sürecinde övülenler hedef tahtasına konmuşken, F tipi örgütlenme diyenlere iftira davası açanlar 15 Temmuz’dan bu yana FETÖ'yü diline pelesenk etmişken hakikati muktedirden beklemek ham hayaldir.

Failin suç olan fiiline değil kimliğine bakıp karar vermek, mağduru ancak toplumun vasatında bir yeri varsa gerçek mağdur ilan etmek vakayı adiye listesine bir numaradan girmiştir. O nedenle suçu işleyen muktedir ise ona ortak olmak, mağdurun yanında olmaktan çok daha kazançlıdır. Çocuk yaşta evlendirilen kızla değil onun kocasıyla; evi yerle bir edilen Kürt ile değil emri veren muktedirle; işinden olan demokrat hocayla değil onun kürsüsüne çöreklenen "meslektaşı" ile "empati" kurulur. Zira avantajlı ve konforlu olan budur. Ne de olsa cezasızlık zırhıyla kutsanan, biat etmeyi liyakata ve muhbirliği dayanışmaya tercih edenlerdir. Okulunun duvarına bilmem kaç kez ırkçı tehditler yazılan Türkiyeli Ermeni'nin, romanını okuduğu yazarın, oy verdiği belediye başkanının bir anda gözaltına alınıverdiği vatandaşın hikâyesi "Yenikapı ruhu"na da "göklerden inen karara" da aykırıdır! Mevcut iktidar blokunun bu ülkeye verdiği en büyük hasar güçlünün tarifini ilkesizliğe, mağdurun tanımını çoğunluğun tepkisine endekslemesidir.

Nerden nereye?
Yıllardır "renksiz, kokusuz anayasa" vaat edenler, yeni anayasa "sapasağlam Türk milliyetçiliği kokacak" diyenler ile kol kola başkanlığı getirme telaşında. Demokrasi ve özgürlükler, savaş mührü ile dikta özleminin kıskacında can çekişiyor. "Başkanlık gelsin normalleşeceğiz" masalını anlatanlara, kuvvetler ayrılığı yeni sistemde güvence altına alınacak yalanını söyleyenlere "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" sözünü hatırlatmak elzem. Tüm yargıyı Saray'a bağlamayı öngören taslağın kuvvetler ayrılığına hizmet edeceğini düşünmek, Kabataş fantezisi ile aynı ligdedir.

Yeniden uyanış
Başkanlık sistemi geliyor diyerek davul zurna çalanlar artarken bu dayatmadan rahatsız olanların sayısı da her geçen gün artıyor. Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyon, rektör seçimlerinin kaldırılması ve son kepaze yasa tasarısı derken sessizleştirilmiş, kabuğuna çekilmiş toplumsal katmanlar harekete geçti. Cumhuriyet önünde nöbet tutan halk, ODTÜ'den GSU'ya akademisyenlerin uyarıları, başta Necmiye Alpay ve Aslı Erdoğan olmak üzere tutuklu yazarlar için verilen çaba ve kadınların ülkenin dört bir yanındaki eylemliliği, teslim olmayacağız sloganıyla meydanda buluşanlar, korku ve baskı politikalarına rağmen demokrasi talebinin durdurulamadığının göstergesi.

Bu karşı çıkışın reaksiyoner bir dalganın ötesine geçerek büyük bir demokrasi çığlığına dönüşmesinde muhalefete önemli görevler düşüyor. Ancak CHP yönetiminin bu gerçeğin ne kadar farkında olduğu şüpheli. "Ülkeyi böldürtmeyeceğiz" sloganı ile miting yapmayı planlamak, AKP'ye aynı gerekçeyle destek verdiğini söyleyen MHP'ye benzemektir çünkü. Tabanda uyanmış demokrasi talebini yükseltmek yerine, iktidarın çizdiği sınırlar içinde siyaset yapmak ya da korkulardan medet ummak çıkmaz yoldur. Siyasal İslam'a, diktaya, OHAL'e, kayyım atamalarına, çatışmalara dur demeyen bir siyasi söylemin demokratik muhalefetin büyümesine zerre kadar katkısı yoktur.