Seçimlere az bir zaman kaldı. Yurtdışında ve sınır kapılarında epey oy kullanıldı bile. CHP ve HDP arasında ve daha küçük sol gruplar arasında alttan alta bir çekişme ve gerilim söz konusu. Bu zaman zaman sert suçlamalara da varabiliyor.

HDP’nin sadece BDP ve sosyalistlerin oyuyla barajı aşması mümkün degil. Geçmiş seçimlerde Erdoğan’ı desteklemiş Kürt seçmenin bir kısmını da ikna etmesi gerekiyor. Ancak CHP’ye oy veren bir kesimi ikna etmesi daha olası görünüyor.

Bu noktada seçmenin önüne konan seçenek korku siyasetinin bir örneği. Mesaj kabaca “bizlere oy vermezseniz AKP’yi durduramazsınız” ekseninde. Korku siyasetinin kazandırdığını geçtiğimiz haftalarda İngiltere’de gördük. Ancak küçük partiler için durum farklı.

Detaylı parti ve seçim programlarının maalesef seçimleri belirleyici olduğunu söylemek zor. Dolayısıyla birkaç slogan ile özetlenebilir kazanma formülleri öne çıkıyor. Bu noktada “vermezseniz tufan” sloganı bu noktada problemli.

Türkiye’nin bir dizi sorunu arasında Kürt meselesi ve temsiliyet meselesi, liberal ve demokratların oyunu isterken asıl vurgu olmak zorunda. Seçim barajı bir temsiliyet sorunu olarak AKP’nin değil, 12 Eylül’ün icadı. HDP’nin barajı aşıp aşmamasından bağımsız olarak iktidar partisinin tek başına iktidar olması bu kez zor görünüyor. Dolayısıyla demokratik temsiliyet için oy vermek ile AKP’yi durdurmak için oy vermek aynı şey olmayabilir. Tanıdığım birçok insan için birincisi, yani temsiliyet daha can alıcı bir mesele ve tercihlerini bu yönde yapacaklar.

Türkiye’nin acil çözüm bekleyen bir buçuk meselesi var: Kürt sorunu ve demokratik temsiliyet. Kronolojik bir tesadüf olmasa da bu iki sorunun çözümü için muhataplar aynı. Muhatapların Meclis’te olması da önemli.

Naçizane fikrim; sizden oy isteyenlerin kim olduğuna çok takılmadan, oyunuzu demokrasi ve temsiliyet için verin.