Başlığı böyle yazdım ama aslında lafın nereye gideceğini ben de bilmiyorum. Çünkü feci halde grip olmuşum. Lütfü Tılıç gibi iki aksırınca, burnum akınca yataklara serilme gibi bir...

Başlığı böyle yazdım ama aslında lafın nereye gideceğini ben de bilmiyorum. Çünkü feci halde grip olmuşum. Lütfü Tılıç gibi iki aksırınca, burnum akınca yataklara serilme gibi bir lüksüm olmadığından, hasta değilmiş gibi yapıyorum. Bu haftaki yazımı, başı sonu belli olmayan bir “deneme” olarak kabul etmenizi rica edeceğim.

Peki, Deniz Baykal neden yumsun ağzını açsın gözünü?

Çünkü R. Tayyip Erdoğan Davos’ta açtı ağzını yumdu gözünü, derler ki, böylelikle deste deste oyları da topladı. Biraz daha ıkınsa, Büyük Ortadoğu Projesi şapkasından çakma bir pan İslamizm dahi çıkarabilirdi. Bir Lübnan gazetesi ona Halife payesini önerirken belki de bir bildiği vardı.

Böyle bir ortamda, Deniz Baykal da Müslümanlık açılımı yapmaz mı? Yaptı işte… Bu durumda naçizane önerim şöyledir:

Başbakan yummuş gözünü açmış ağzını durumundayken, Deniz Bey, bari siz açın gözünüzü, yani şöyle bir etrafınıza bakın.

Müslümanlık açılımıymış! Yahu, böyle bir laf “Bugüne dek bizim dükkân Müslümanlara kapalıydı” anlamına gelmez mi? Yahut “Bu memlekete komünizm lazımsa onu da biz getiririz” zihniyetinin mirasçısı olarak “Bu memlekete ılımlı İslam lazımsa onu da biz getiririz” demeye başlamış sayılmaz mısınız?

Çarşafa ve Kuran kurslarına yönelik “yeni” siyasetleri sayesinde Deniz Bey açıkgözlülük yaptığını sanıyordur. Gözü kapalı bir açıkgözlülük! Lakin Tayyip Beyin, “Çarşafa dolaştınız” diye lafı gediğine koyabildiği böyle bir rekabetin sonu yok. Erdoğan’ın halife adayı gösterildiği bir kulvarda, Baykal’ı ancak mehdiliğini ilan etmek kurtarabilir.

Hiç olmazsa, yolsuzlukların üzerine giden Kılıçdaroğlu hamlelerine ağırlık verseler diyeceğim ama… Kısa dönemde bu teşhir faaliyetinin de pek işe yarayacağını sanmıyorum. AKP, kendine suç ortağı kıldığı seçmen profili yaratma siyasetinin cılkını çıkardı. Yolsuzluk, seçim rüşveti, sosyal bir erdem haline getirildi. (ATV’de sevdiğim bir dizi var. “Atasay’ın sunduğu Canım Ailem” diye başlıyor. Meğer gündelik hayatta Atasay Kuyumculuğun “canım ailem” dediği ise çoluk çocuk “Erdoğan Ailesi” imiş.) En son, sağlık karnelerini eczanelere kiralayanların (yani AKP’nin potansiyel seçmenlerinin) haberini de okuyunca, Kılıçdaroğlu’nun çabalarının sonuçsuz olduğuna kesin karar verdim ve kendi payıma artık pes dedim.

Bakın burada kendi demokrasi anlayışımızdan filan söz etmek niyetinde değilim. Ama artık yasama, yürütme ve yargı arasındaki dengelerin demokratik bir şekilde işlerlik kazandığı, seçmen yurttaşların seçim zamanları dışında da siyasete müdahale etme imkânlarının bulunduğu asgarinin asgarisi bir demokrasi formatının bile üstü çizilmiyor mu?

AKP’den (hâlâ) demokrasi bekleyenler, bakalım şu son gelişmeye ne diyecek: Sabah Genelkurmay Konya’daki İsrail uçak talimleri konusunda hükümete destek çıktı; akşam Ergenekon davası sanıklarından Tolon Paşa da cezaevinden çıktı. Artık bu işler böyle, göstere göstere yapılıyor. Tolon Paşa’nın tahliye gerekçesi de, sanık hakkında yeterli delilin bulunmamasıymış ve nihai karar gibiymiş! Bağımsız yargı da demokrasinin teminatıymış! Pöh!

Ateşim çıktı, haydi bana eyvallah…