Gençler “din adına” verilen birçok ideolojik fetvadan, uygulamadan ve “ele ayağa düşmüş” dinden rahatsızlar. Tabii ki vicdandaki din ve inançtan değil, devletin, siyasetin, sermayenin ve dinbazların eline düşmüş dinlerden ve bunların yarattığı tahribatlardan rahatsızlar. Bu yüzden aklın ve sorgulamanın itirazları olarak kimi zaman “deizm” kimi zaman “ateizm” yükseliyor. AKP’yi rahatsız eden raporlar, bu itirazların önümüzdeki dönemde daha da toplumsallaşacağı gerçeğine işaret ediyor. Fakat bu konunun arka planı ve sonuçlarına dair sağlıklı tartışma yürümüyor.

Konu ya magazinleştiriliyor ya da deist inancına ve ateist düşünceye sahip kişilere yönelik düşmanlaştırmaya hizmet ediyor. İktidar ve Diyanet ise bu düşmanlaştırmanın tarafı olarak, deizm gibi inanma hakkını tehdit unsuru bile sayabiliyor.

İktidarın emrinde görüş bildiren Diyanet’in, “Bizim milletimizin hiçbir ferdi böyle sapık, batıl bir anlayışa asla prim vermez” şeklindeki trajikomik açıklaması, tam anlamıyla hukuk ve özgürlük ihlalidir.

Diyanet’in başındaki zatın, deist ve ateist inanca sahip oldukları için bir çırpıda “sapık” ve “batıl anlayışa” ile “suçlu” yerine koyduğu bu milletin çocuklarıdır. Deizm ya da ateizm ne bir suç ne bir tehlikedir. Asıl suç inanma hakkı değil, hakkın kendisini “suç” ve “tehlike” göstermek, halkı kin ve nefrete tahrik etmek suçtur.

Deizm gericiliğe karşı itirazın dışa vurumudur

Deizm yükselen gericiliğe itirazın sesidir. Gençler “9 yaşında evlilik, 12 yaşında ise doğumyapılabilir” diye fetva veren imama, “Kadın ve erkeğin asansörde halvet olur” diyen ilahiyatçıya, “Allah vur dediyse, vardır bir hikmet” diye kadına zulmu din adına meşrulaştıran din adamlarına bakıyor ve “Din bu ise ben kendilerini Allah adına konuşan dindarlardan değilim” diyerek, “Allah’ı bu dinbazlardan korumak” istiyor.

Gençler, “Kaş aldırmak günah”, ”Kot pantolonla kızlarını üniversiteye gönderenleri cehennem parçalayacak” diyen dinbazlara bakıp, “Din bu ise ben yokum” diyor.

Gençler “Cinsel münasebet esnasında affedersiniz eşeklerin yaptığı gibi tamamen soyunmayın” ve “Yatak, yorgan battaniye erkeği gıdıklayan cinsel dürtüleri rahatsız eder” diyen din alimlerinin saçmalıklarını dinledikçe, Allah ile vicdan arasına aracılık yapanlardan kaçıp, inanç özgürlüğünün güvencesi olan laik yaşama sığınıyor.

Gençler hurafeler, dogmalar ve aracıların insanın aklına, ruhuna ziyan fetvalar evren diyen diyanetin, din bürokrasi için bir geçim kaynağı ve ideolojik hipnoz merkezi olduğuna tanık oldukça, itiraz ediyor.

“Gençlerin deizme kayması” aslında bir itirazdır. AKP’nin, Diyanet’in ve siyasal İslamcılığın, dincilik siyasetine, din ile aldatmasına olan itiraz ve red biçimidir. AKP iktidarının devlet eliyle mezhepçi bir rejim kurmasına; siyaseti, ekonomiyi, hukuku, başta eğitim olmak üzere sağlık gibi kamu hizmetlerini mezhepleştirilmesine olan itirazın dışa vurumudur.

Gençler, devlet ve cemaatler eliyle toplumu yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya İslamileştirme politikalarına ve dinsel homojenleştirmeye köklü bir itirazı temsil ediyor.

Eşitlik, özgürlük, adalet, demokrasi, laiklik, insan hakları gibi evrensel değerlerin eğitimi yerine, çocuk tecavüzleri ve istismarlarıyla anılan Ensar Vakfı, seviyesindeki dinci “değerler eğitiminin” kamu okullarında verilmesine olan itirazdır.

Deizm, evrensel bir hak ve tanınmış bir inanış biçimidir. Dolayısıyla bu evrensel hakka karşı yapılan hakaretin kendisi suçtur. Yani diyanet suç üreten, başkanı da suç işleyen konumdadır.

Madem amacında “milletçe bütünleşmeyi” sağlama misyonu taşıyor, o zaman toplumsal kutuplaştırmaya neden olamaz ve “bu milletin çocuklarına” hakaret ederek “sapık” diyemez.

Diyanet’in asli görevi “yanmayan kefenler” ve “uzuvlara üfleme duaları yazan”, “deve sidiği önerenlere” kulak kabartmak değil onların saçmalıklarını ifşa etmektir.

Deizm tehlikeymiş. Deizm nasıl bir tehlike oluyor ki? Aklını, hurafelerden ve dogmalardan kurtarıp, eleştirel düşünmeyi ve aklın yaratıcılığını öne çıkarmak neden tehlike olsun ki?

AKP’nin “tehlike” gördüğü şey, esas olarak, gençlerin siyasallaşmış din fetvasına, kulak asmayan, emre itaat müritliği red eden kül yutmazlığıdır. Boyun eğmeyi kabul etmemesidir. Devletin, siyasetçinin, sahte şeyhlerin ve dinbazların eline düşmüş dinciliğe ve hurafelere kanmaktan kurtulanların sayılarının giderek artıyor olmasıdır.

Anayasa’ya göre herkes dilediği inanca sahip olmakta özgürdür. Anayasa’yla güvence altına alınan bir hak nasıl olur da hem tehlike hem sapkın sayılır? Artık toplum ve gençler uyanıyor, vahiy temelli din ve inanışlar karşısında akıl temelli inanış ve felsefi yaklaşımlar hakikatın yolunu tercih ediyor.

İnsanlar, din adına kendilerinden kayıtsız şartsız itirazsız, dinin emrettiklerini kabullenme, ve sadece kullukta eşitlik vaaz eden “yer tanrılarına” inanmamayı öğreniyor.

Bunun da tek güvencesi olarak laik yaşamı, laik düzeni ve laik siyaseti önemsiyorlar. Çünkü gericiliğin tek panzehiri, din, vicdan, inanç özgürlüğünün de tek güvencesi laikliktir ve aklın eleştirel düşünme hakkına saygıdır.