Bu ne demek, biliyor musunuz? Bizim “ana akım gazetelerimiz”, gerçek gazeteciliğin olduğu ülkelerdeki “tabloid” denen ayağa düşmüş magazin gazetelerine denk! Aman ne sürpriz!

Dijital medyanın arama motoru hilebazlığı, bilgiye erişime engeldir!

Salgınla ilgili söylediklerimiz bir şeyi değiştirmiyor, ülkedeki veriler de zaten epidemiyolojik hiçbir gerçekle örtüşmüyor. Gelin bugün gündemden bir anlığına uzaklaşıp, memleketimizin Rapunzel’in saçlarından uzun olan dertler kuyruğunda pek gündeme gelmeyen ama bu yazıyı okuyanların her birinin mutlaka fark ettiğini düşündüğüm bir diğer soruna parmak basalım.

Diyelim ki COVID-19 salgını dolayısıyla popüler olan “filyasyon” sözcüğünün ne demek olduğunu merak ettiniz ve Google’a yazdınız. Karşınıza ülkenin en büyük birkaç gazetesinin siteleri çıkacak. En tepedekine tıkladınız. Filyasyonun tanımını anlatmasını beklediğiniz sayfada çıkan cümleleri birebir alıntılıyorum:

Başlık: “Filyasyon nedir ve ne demek? Türkiye'deki filyasyon süreci nasıl işledi? TDK'da filyasyonun anlamı”

Peki… Birebir alıntılamaya devam. Önce, alt başlık çıkıyor:

“Filyasyon nedir? sorusu, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın yaptığı açıklamalarla beraber, yanıtı araştırılan konulardan oldu. Özellikle koronavirüs gelişmelerini takip edenler, filyasyon corona virüs ilişkisinin ne demek olduğunu ve filyasyonun koronavirüste nasıl bir yol oynadığını araştırıyor. Filyasyon ekibinin corona virüs salgınını önlemede üstün rol oynadığını Sağlık Bakanı daha önce açıklamıştı. İşte, filyasyon ne demek? Türkiye'deki filyasyon süreci nasıl işledi? sorularının yanıtlarını araştıranlar için filyasyonun anlamı hakkında ayrıntılı bilgiler...”

Devasa uzunlukta bir “alt başlık”; ancak konuyla ilgili en ufak bir bilgi alamadık. Peki, ilk paragrafa geçelim:

“Filyasyon nedir, ne demek sorusu Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın açıklamalarından sonra en çok merak edilen kelimelerden biri oldu. Filyasyon, corona virüsü salgınında önemli bir takip mekanizması olarak vaka sayısının artmasını önledi. Peki filyasyon nedir, ne anlama gelir? Türkiye'deki filyasyon süreci nasıl işliyor. Filyasyon kelimesinin tıpta karşılığı nedir?”

Yine hiçbir bilgi alamadık. İkinci paragraf:

“Koronavirüs önlemleri çatısı altında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca filyasyon çalışmalarıyla ilgili bulunduğu değerlendirmenin ardından filyon süreci vatandaşlar tarafından merak edilen konular arasında yer aldı. Bakan Koca filyasyon ekibinin koronavirüs salgınını kontrol altına almada etkin olduğunu belirterek, filyasyon kelimesiyle ilgili bilgileri paylaştı. Bakan Koca'nın açıklamalarının ardından filyasyon kelimesinin anlamı internette merak edilen sorular arasında yer aldı. Peki, filyasyon nedir? Filyasyon ekibi ne yapar? İşte, Sağlık Bakan Fahrettin Koca'nın açıklamalarına göre filyasyon sürecinin detayları”

İkinci paragraf da kendisinden öncekilerle aynı soruları ve cümleleri tekrar ediyor. Hala konuyu öğrenemedik! Daha fenası, hiçbir şey öğrenemedik. Boşuna aynı cümleleri okuyup duruyoruz. Bir hazırlık, giriş, ön bilgi, bağlam bilgisi, vs. de yok. Aynı cümleler döndürülüp döndürülüp yazılıyor.

Nihayet yazının ortasında "Filyasyon Nedir?" başlığı altında sorumuza cevap bulabiliyoruz:

"Filyasyon kelimesi tıpta hastalığın kaynağını bulmak anlamına gelmektedir. Özellikle bulaşıcı hastalıklarda yapılan hastalığın ilk ortaya çıkış nedenini bulmak için yapılan çalışma anlamına gelmektedir."

Rahat bir "Oh" çektiniz. Şimdi daha detaylı bilgi istiyorsunuz. Devam:

"Filyasyon, herhangi bir bulaşıcı hastalığın hangi sebeplerden ötürü kaynaklandığının tespit edilmesi işlemine verilen isimdir. Başka bir deyişle kaynak arama çalışmasıdır. Bu çalışmalar neticesinde tehlikenin hala devam edip etmediği ve başka insanların risk altında olup olmadığı gibi önemli bilgiler elde edilebilmektedir. Filyasyon çalışmaları bulaşıcı hastalıklar mücadele etmede çok önemlidir. Bulaşıcı hastalıklarla mücadele kapsamında vakaların bildiriminden sonra hastalık etkenini, kaynağını, bulaşma yolunu saptamak ve korunma ve kontrol önlemlerini almak amacıyla yapılan saha incelemesidir."

Sonraki 2 paragraf da, zaten aynı tanımın farklı cümlelerle tekrar tekrar ifade edilmesinin ürünü.

Problemi anladınız, hatırladınız değil mi?

Bu, bariz bir şekilde sinir bozucu olmanın ötesinde, neden bir problem sizce? Önce neyle karşı karşıya olduğumuza bakalım ve ülkenin en büyük gazetelerinin neden böyle bir saçmalığın kölesi olduğunu anlayalım.

Google içerik üreticisini hiçe sayıyor

Günümüzde bilgiye erişimin artık Google’dan geçtiği çok açık. Geçenlerde eşimle konuşuyorduk, Google nasıl oluyor da bir internet sitesinden arama konusu olan bilgiyi alıp, cevabı çat diye gösterebilir diye yakınıyorduk. Çünkü kişi, tek tıkla Google üzerinden aradığını bulduğunda, o bilgiyi üreten kişilerin siteleri trafik almıyor; ama Google çoktan onlara reklam gösterebilmiş oluyor, kendi amacına ulaşıyor. Bu siteler, o siteleri üreten kişilerin tek gelir kaynağı olabilir (ki o gelir de çoğu zaman yine tekelden, yani Google’ın reklam hizmetlerinden sağlanıyor). Yani Google, hiçbir şekilde o bilginin üretimine katkı sağlamadan, bilgiyi kullanıcıya hızlıca ulaştırmış ve içerik üreticisini hiçe saymış oluyor. Bu, muhtemelen en azından intihal, hiç olmadı tekelleşmedir. Google, internette bir siteden ibaret değildir. Google, internettir.

Ama derdim bu değil. En azından bugün anlatacağım dert bu değil. Derdim, Google’ın internet ile eş anlamlı hale geldiği gerçeğini kabul ettikten sonra karşımıza çıkan “bilgiye erişim yarışı” sırasında doğan tehlikeli bir problem. Eğer Google internet ise, internetin kurallarını koyan da haliyle Google oluyor. Ancak Google, tüm dillerde ve coğrafyalarda eş zamanlı bir geliştirme yapamadığı için ve dolayısıyla odağını İngilizce konuşan ülkelerde tuttuğu için, Türkiye gibi gerçeğe değer vermekten ziyade, diğerlerini ezerek sesini en gür çıkarmaya çalışanların birbiriyle yarıştığı coğrafyalarda olan küçük üreticilere oluyor. İzah edeyim.

Google’da o meşhur arama kutusuna bir şey yazdığınızda, Google’ın algoritması arka planda milisaniyeler içerisinde çalışarak, size aramanız ile en uyumlu sonucu getirir. Bunu yapabilmek için Google, internetteki her bir sitenin, her bir sayfasının bir arşivini tutar. Bu arşiv, birebir kopyalanmış bir arşivden ziyade, her bir sayfaya özel bir kod atama yoluyla olur. Bu kodun içerisinde, sitenin belli bir sayfasının konusu, yazarı, içeriği, tarihi, vb. bilgiler ile, Google tarafından belirlenen bazı diğer önemli veriler yer alır. Siz arama yaptığınızda, aramanızda kullandığınız sözcükler, çok hızlı bir şekilde bu kodlar ile kıyaslanır ve her bir sayfaya bir uyum (uygunluk) skoru atanır. Bu skora bağlı olarak siteler sıralanır ve size gösterilir. Bu sayede Google, aramanıza en uygun sonucu size göstermeye çalışır.

Her ne kadar Google’ın bu sıralamayı tam olarak neye göre yaptığı açıklanmıyor olsa da, bu “kara kutu”, en nihayetinde belirli parametreleri kullanarak, arama ile sonucu eşleştirmeyi hedefliyor, bu bilinen bir şey. Dolayısıyla arama motoru uzmanları, bu kara kutunun kullandığını düşündükleri parametreleri tespit ederek, bunları manipüle edebilmek için gazetelere ve dergilere tüyolar verebilirler.

İşte yukarıda Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birisinin (ve diğer hepsinin) yapmaya çalıştığı, tam da bu. Google içeriği tararken ve size sunarken kavramsal bir tarama da yapıyor. Yani konuya etraflıca değinilmiş mi ve yeterince detaylı ele alınmış mı, bunlara bakıyor. Bunu yaparken, özellikle de ilk birkaç paragrafta anlatılanlara ağırlık veriyor. Başlıkta, alt başlıkta ve ilk 1-2 paragrafta, aramayla örtüşen anahtar kelimeler (örneğin “filyasyon”, “filyasyon ne demek”, “filyasyon nedir”, vb.) yeterince çok geçiyorsa, bu yazının aramayla daha ilişkili olduğunu varsayıyor.

sistemi aldatmaya çalışıyorlar

“Tembel gazeteler”, konuyla ilgili hakkıyla araştırma yapıp, bileklerinin hakkıyla detaylı bir içerik oluşturmak yerine, olası arama sonuçlarını tekrar tekrar başlığa, alt başlığa, ilk paragraflara yazarak, Google’ı aldatmaya ve arama sonuçlarında daha üstlerde çıkmaya çalışıyorlar. Sonra buna “gazetecilik” deyip, birbirlerine ödül falan veriyorlar.

Bu gazetelerin yurt dışındaki emsallerine bir bakın: The New York Times, The Washington Post, The Guardian, vs. Bunların herhangi birinde böyle bir çaba gördünüz mü? Bu tür düşük seviyeli çabaları anca yabancı tabloidlerde görürsünüz; ama onlarda bile bu sahtekarlık, Türkiye’de gördüğümüzden kat kat az olacaktır. Bu ne demek, biliyor musunuz? Bizim “ana akım gazetelerimiz”, gerçek gazeteciliğin olduğu ülkelerdeki “tabloid” denen ayağa düşmüş magazin gazetelerine denk! Aman ne sürpriz!

Bu iğrenç uygulamanın değişmesi gerekiyor. Gerçek gazeteciler, gerçek gazetecilik ve dürüst habercilik yaptıkları için Google tarafından cezalandırılıyorlar. Bu, ilk etapta ufacık bir sorun gibi gelebilir. Ancak iddia ediyorum, haberler internetten aratılmaya ve alınmaya devam ettikçe, bu detay düzeltilip, gerçek gazetecilik Google tarafından öncelik haline getirilirse "yer yerinden oynar". Sadece insanların kaliteli içeriğe erişimi artmakla kalmaz; aynı zamanda gazeteciler (zahmet olacak ama) gerçek gazetecilik ve araştırmacı yazarlık yapmaya zorlanmış olacak. Google tarafından alınacak tek bir kararın, Türkiye’de neleri değiştirebileceğini düşünebiliyor musunuz? Bu kadar temel bir ihtiyaç için Google’ın karar ve adımlarına muhtaç olmamız da ayrı bir trajikomedi tabii…

Anaakım gazeteler üretimi öldürüyor

Tüm bunlar bir yana, bu şekilde davranmayan, ana akım olmayan birçok kaliteli gazete, dergi ve internet sitesi de var. Bunların Google’ı aldatmak için özel çalışanlar alanında dev gazetelerle rekabet etmeleri imkânsız. Zaten hiçbiri, gazeteciliğe ihanet etmek istemeyecektir. Dolayısıyla sorunun kökünden çözülmesi gerekiyor, yamayla değil. Aksi takdirde, kaliteli gazetecilik, kaliteli habercilik, kaliteli içerik üretimi zaten şu anda can çekişiyor, tamamen ölecek.

Ufak birkaç not ile kapatayım: İlki, burada tek bir gazeteden örnek verdim ama tüm büyük gazeteler böyle, herhangi birini diğerinden ayırt etmenin anlamı yok. İkincisi, arama motoru optimizasyonu sahası, yaşadığımız şartlar gayet önemli bir teknoloji/araştırma sahası. Bu yazının onlara veya sahaya karşı yazıldığını düşünmelerini istemem. Atom enerjisi gibi, “arama motoru optimizasyonu” (Search Engine Optimization veya SEO) teknolojisi de tek başına iyi veya kötü değil. Ona bu sıfatları kazandıran, insanların bu gücü ne yönde kullandığı… Türkiye’de ana akım gazetelerin “karanlık tarafı” seçtiği çok açık. Bunu tersine çevirmek için kaliteli içerik üreticilerini daha çok desteklemeli, bu sorunlardan daha çok söz etmeli, çözüm önerisi arayan kaynaklara daha çok güç vermeliyiz