Direnme hakkı, Sivil İtaatsizlik ve13 Şubat Boykotu ile TBMM gündemindeki “sıkı yönetim yasa teklifi” (iç güvenlik diye pazarlamaya çalıştıkları) arasındaki ilişkiye dair bir şeyler yazmaya niyetliydim.

Kılıçdaroğlu’nun, çok dikkatli bir dille gündeme getirdiği “direnme hakkını” sanki ilk kez duyuyormuş gibi yapan hukukçu, gazeteci ve siyasetçi kılıklı soytarıların çifte standartlarını yazacaktım. Sırf Cumhurbaşbakanımsı ile Başbakanımsı karşı çıktı diye ya da onlar ilk kez duymuşlar diye kadim bir hukuki ve siyasi kavramı “suç çağrısı” diye propaganda etmelerini yazacaktım.

En barışçıl protesto eylemi olan boykotu bile kamu güvenliğine bağlayıp eleştirenleri yazacaktım. Geçmişte özellikle direnme hakkına, Kuran’dan, hadislerden destek bulanların nasıl, pespaye bir devlet diline döndüklerinin örneklerini verecektim.

Gerek kalmadı.

Ciltlerce yazılmış yazıdan daha etkili şeyler oldu: Boykot çağrısı yapan onlarca yurttaş gözaltına alındı. Birleşik Haziran Hareketi (Haziran) İzmir Yürütme Kurulu üyesi ve ÖDP Yöneticisi Onur Kılıç tutuklandı. Tutuklanma gerekçesi “Cumhurbaşkanı’na hakaret.

Şimdi biraz geriye gidelim. YARSAV ve Yargıçlar Sendikası 27.12.2014 tarihinde ortak bir basın açıklaması yaptılar.  Açıklamanın gerekçesi şu: Konya’da bir yurttaş tören başlamadan meydanda “Hırsız var!” diye bağırmış. Bunun üzerine olay adliyeye yansımış. Nöbetçi savcı gözaltına alınan yurttaşın ifadesinin alınıp salıverilmesini istemiş. Ancak bundan memnun olmayan, aynı zamanda HSYK üyesi olan Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Başsavcı’yı arayarak yurttaşı yeniden gözaltına aldırmış. Ayrıca istisnai bir kararname ile savcının tayini Zonguldak’a çıkarılmış. Bundan yaklaşık iki hafta sonra ise gene Konya’da Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlaması ile 16 yaşındaki bir çocuk gözaltına alınmış. Ancak bu kez ayarı alan yargı mekanizması çocuğu okulundan alarak cezaevine gönderilmiş(ti). (Bu konuda 27.12.2014 tarihinde SSÇ Vakası diye daha detaylı bir yazı yazmıştım.)

İşte YARSAV ve Yargıçlar Sendikası bu süreci özetleyip eleştirdikten sonra açıklamasını şöyle bitirmişti: “Yargıyı adaletin tesisi noktasında etkisiz, ancak derin siyasi amaçlara yönelik araç kılma, yönlendirme ve kullanmaya teşebbüs fiilleri ile suçun sınırları içinde dolaşan ve hukukun asla himaye etmeyeceği kişi ve kurumların tahribatlarını, yetkililerin ilgisine ve adına karar verdiğimiz toplumun takdirine arz ediyoruz.

Sonrasında yetkililer ne yaptı bilmiyoruz ama toplum pek önemsemedi onu biliyoruz!

Bir örnek daha vereceğim:

Halkın Kurtuluş Partisi bir pankart asmış: “İnsanların en alçağı din kisvesi altında dünya menfaati sağlayandır. Abdullah Bin Mübarek

Bu pankartla ilgili olarak dava açılmış. Beraat etmiş pankartı açanlar. Ama böyle bir davayı açan ya da açmak zorunda hisseden bir yargı sistemi, herkes için büyük tehdit oluşturur.

Bakın eğer Onur KILIÇ iddia edildiği gibi “Hırsız- Katil Erdoğan, Kahrolsun AKP Diktatörlüğü” demiş olsa bile tutuklanmazdı. Çünkü mahkeme kararında iddia edildiği gibi üzerine atılı olan suç “katalog suç değil.” Tutuklanamaz çünkü kaçma ya da delilleri karartma şüphesi yok. Tutuklanamaz çünkü bu sloganı şu anda milyonlar tekrar ediyor. Şu yazıda her biri tartışmasız bir gerçek olan olayları aklıselimle bir değerlendirin. Yasayla polis zoruyla, terörle mücadele polisinin baskısıyla saygınlık sağlanamaz.

Bunu teknik bir tartışma açmak için söylemiyorum. Şunun için söylüyorum: Eğer devlet kendi koyduğu kurala uymaz ise işte orada direnme hakkı gündeme gelir. Muammer Aksoy yarım asır önce “direnme hakkıyla” ilgili şöyle yazmış:

 “İktidarların değişmelerinin normal yolu olan hakiki bir seçim ve -hukuk dışı hareketleri önleyecek- hukuk devleti müesseseleri de yok edildiyse, millet iki kötü yoldan birini seçmeye zorlanmış demektir. Ya iç barış adına, ne zaman sona ereceği kestirilmeyen bir kölelik durumuna katlanıp, bir derviş sabır tevekkülü ile her şeyizamanın mucizevi şifa kudreti’ne terketmek: yahut ‘sonu gelmeyen bir dehşet içinde yaşamaktansa, müthiş bir son’u ehveni şer sayıp, – boyunduruğu kıracak bir baş kaldırmanın acılarına katlanarak - hürriyet ve hukuka tekrar kavuşmak!”

Derviş sabır ve tevekkülünü zorluyor bu iktidar!