Du yu sipiik islamik, yani, İslamca konuşur musun?

Cumhuriyet’ten Sinan Tartanoğlu’nun haberine göre Diyanet turizme de el atmış, turist rehberleri turistlere İslam tebliği yapacakmış. Diyanet artık Genelkurmay’dan daha etkili ve yetkili bir kurum; eğitimde, yargıda, sağlıkta, nikâhta hep imamlar ordusu var.

Şeriat geldi mi gelmedi mi?

Ama bir şey daha var, her yerde yeni cami yapıyorlar, bir türlü dolmuyor, İmam Hatipler dolmuyor, ne oluyor? (Kim bilir belki de maksat dolması değil, ilerisi için yatırımdır; iktidardan gittiklerinde boş okullar normal okul yapılınca, “bakın kapattılar” deyip yine mağdura yatacaklardır!)

Siyasal İslamcılık da konkordato (imam bayıldı!) ilan edecek diyebilir miyiz?

Devletleştiler, toplumun önemli bir kesiminin rızasını aldılar, ama bir türlü tam olarak yerleşemediler, toplumun önemli bir kesimi hâlâ arıza çıkarıyor, çıkaracak. Vaatlerini (ki yalandı bunlar zaten) yerine getiremiyorlar, inandırıcılıklarını hepten kaybettiler. Ama asıl mevzu zaten inandırıcı olmak değil ki, inanç değil iman söz konusu ve ‘iman gücüyle’ kaybetmeyeceklerine inandırıyorlar. Baksanıza şimdi de sıra turistlere bile iman tebliğ etmeye gelmiş!

İmam Hatipler dolmuyor, hapishanelerdeki doluluk oranı geldiklerinden bu yana dört kat arttı. Darbeleri imanla önleyeceklerini söylerken, İslamcı bir cunta İslamcı iktidara darbe yapmaya kalktı. En önemli dedikleri aile kurumunu imha ettiler, boşanmalar da yüzde 30 fazlalaştı. Emekçiler açlık sınırındayken vahşi kapitalizm asrısaadetini yaşıyor, siyasi İslamcılar da elbette saraylarda, yetmedi uçan saraylarda… Maneviyat diye diye maddiyatın tüm nimetleri tekellerindeyken niye konkordato ilan etsin ki?

Etmez, çünkü ‘Oyun Teorisi’nin pratiğini de yapıyor yıllardır. Bu teoriyi iman gücüyle de değil şiddetle uygulayarak, yani kazanmasının veya kaybetmesinin satranç tahtasındaki gibi sadece kendi hamleleri sayesinde değil muhalefetin hamlelerine de bağlı olduğunu bilerek yol alıyor. Kaldı ki CHP yönetimi zaten satranç tahtasında tavla oynayıp zar atarak düşeş beklediğinden oyun dışı ve hamle filan hak getire… Üstelik altı kapıya alınmış halde ve ha bire gele atıyor!
Yine Oyun Teorisi kavramlarıyla devam edersek, Saray çoğu kez ‘stratejik hamle’ yapma inisiyatifini elinde tutabiliyor. Çünkü Oyun Teorisi’nde, stratejik hamle, bir oyuncunun stratejik avantaj kazanabilmek için oyunun tanımlanan kuralları dışında harekete geçmesidir! Stratejik hamlenin en önemli özelliği oyuncunun kendisine biçtiği misyondur ki bu da kuralları kendisinin koymasını gerektirir. ‘Reis’ işte böyle oynamıyor mu? Ve her seçimi de zaten böyle kazanmıyor mu?
Demek ki sahici bir muhalefet de ancak böyle karşı bir stratejik hamle ile kazanabilir. Değiştireceği olgu değiştikçe (hamle yaptıkça), değiştirenin de değişmeye mecbur kalması kaçınılmazsa, devrimci muhalefet de hamlelerini böyle yapmalıdır. Kuralları kendisi koyabilmelidir. Bu kadar basit.

Diyeceksiniz ki, devrimci iddialar, şu anda ateş olsa cirmi (büyüklüğü) kadar yer yakabilir. Ama o ateşten cirmi yine de bir kıvılcımdır, yeter ki o köz ateşi o kıvılcım sönmesin. Lenin, gazetesinin adını Iskra/Kıvılcım diye koyarken bunu çok iyi biliyordu, çünkü devrimler her daim bir kıvılcımın bozkırı tutuşturmaya yeteceği inancıyla meydana gelmiştir. Çünkü siyasal ve ekonomik ve toplumsal kriz bozkırından konkordato ile kurtulmak mümkün değildir.

Do you speak Islamic?

Hayır, Devrim’in kıvılcımlı dilini bilmek yeter bize.